Çocuklu ve Göbekli Yunanistan Tatili

Standard

Sevgili okurlar,

Uzuuun bir aradan sonra nihayet yeni bir yazı ile bloguma dönebildim. Bu uzun araya bir adet daha çocuk, bir kaç tane uzunlu kısalı seyahat hikayesi aldım. Hazır yaz yaklaşıyorken ve bazılarınız tek bir tatil köyüne kapanmadan ama küçük çocukla rahat da ederek yapılabilecek tatil arayışına girmişken Yunanistan – Peloponez (Mora Yarımadası – Peloponnese) turumuzu anlatmanın tam sırasıdır diye düşündüm.

Öncelikle bir kaç detayı belirteyim, 10 gün süren bu turu 2016 Haziran ayında yaptık, yani kalınacak, yemek yenilecek yer tavsiyelerim ne kadar güncelliğini koruyor emin değilim, internetten tekrar kontrol etmekte fayda var.

Elafonisos

Elafonisos Adası’nın muhteşem plajlarından biri

Seyahat sırasında Maya 2,5 yaşındaydı ve ben 4 aylık hamileydim. Denize güneşe doyabileceğimiz ama tek bir mekana ya da şehre bağlı kalmadan, dolaşarak ve keşfederek zaman geçirebileceğimiz, 2 yaş krizleri tüm hızıyla devam eden çocuk ve hormonları dengesini bozmuş hamile kadın dostu bir rota arayışımız Yunanistan kararı ile sonuçlandı. Til de ben de Yunanistan’ı gezip görmemiştik daha önce. Havası, suyu, insanı, mutfağı Türkiye’ye benzer, hele de son yıllarda pahalılaşan ve kalitesizleşen Türk tatil mekanlarına alternatif olmuş bu ülkeyi ziyaret etmenin tam sırası diye düşündük. Rahat batan, plaja sıfır güzel bir tatil köyüne girip de yatamayan bir aile olarak illa ki bir tur, macera, sıcakta trekking yapıp fenalık geçirme, Maya ile restorana gidip fenalık geçirme arayışındaydık yine. Neyse Fransız anaları ve çocuklarından eser yoktu buralarda, Yunan çocukları bizimkilere benzermiş, etrafta çığlık atan, sinirli sinirli kendi bildiğini okuyan bir tek bizim Maya değildi yani bu kez 😉

 

Peloponez turuna nasıl ve neden karar verdik kısmına gelecek olursak; öncelikle Atina’ya uçup oradan araba kiralayarak gezebileceğimiz, içine sadece deniz ve plaj değil, Akropolis, Olimpiya ve daha bir kaç önemli tarihi-kültürel noktayı dahil edebileceğimiz bir rota olması hoşumuza gitti. Hatta bir de henüz çok turistik olmamış, gece hayatı ve parti odaklı olmaktan ziyade sakin, çocuk dostu bir Yunan adası bile alabildik bu rotaya. Ve gezinin sonunda da çok memnun kaldık kararımızdan, çok keyifli, ilginç, hareketli ama rahat bir tur gerçekleştirdik; Yunanistan’ı çok sevdik. Turistiz diye kimsenin bizi kazıklamaya çalışmadığı, en güzel tertemiz plajların halk plajı olduğu, heryerde güleryüzle karşılaştığımız ve çocuksever Yunanlılar sağolsun Maya’nın el üstünde tutulduğu bir tatil oldu. Uzun uzun yazmak yerine fotoğraflar ve kısa bigilerle turu özetliyorum, buyrunuz 🙂

Peloponez, Yunanistan’ın güneyinde bir yarım ada bölgesi; Antik Yunan’dan Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına dek pek çok dönemin izlerini taşıyan, tarihi yapıtlarla ve de güzelim plajlarla dolu bir bölge. Atina üzerinden Napflio, Mystras, Monemvasia, Aeropoli antik şehirlerini ve tabii ki Olimpiya’yı ziyaret ettik. Arada bir de Elafonisos Adası’nda plaj tatili molası verdik.

Berlin’den Atina’ya varır varmaz havaalanında bir araç kiraladık ve Atina’daki Airbnb evimize gittik. Eleni’nin Akropolis’e yürüme mesafesindeki sakin, güzel evi çocukla konaklama için çok uygun ve rahattı. Eleni bir de üşenmemiş çocuklu aile geliyor diye Maya’ya hediye almış üstelik 🙂

 

Atina’da kaldığımız iki gün boyunca uzun uzun Akropolis ziyaretleri yaptık, arta kalan zamanlarda da Akropolis civarı sokakları gezinerek, Gyros yiyerek ve Maya’ya çocuk parkı arayarak geçirdik. Atina’ya geliş ve iki gün kalış sebebimiz olan Akropolis milattan önce 5. yüzyıldan kalma eski şehir kalıntılarını içeren dünyaca meşhur bir bölge. Yaz sıcağında ve turist kalabalığında, fazla yürümek istemeyen küçük çocukla ziyaret biraz zorlayıcı olsa da bol bol yeme içme molası vererek (Akropolis içinde tarihi kalıntıların olduğu kısımlarda birşeyler yemek yasak bu arada), şemsiyemizin altına saklanarak ve ziyaretleri iki güne yayıp sürelerini kısaltarak hakkıyla gezebildik Akropolis’i.

 

Atina’dan sonraki durağımız arabayla yaklaşık iki saat uzaklıktaki güzel şehir Nafplio.  Atina – Nafplio arasındaki yolda meşhur Corinth Kanali var, 10 dakika fotoğraf molası verip Corinth Kanalını da görmüş olduk.

20160610_110930

Corinth Kanalı

Nafplio zarif mimarisi, deniz kokan taş sokakları ile sevimli bir sahil kasabası. Sahil şeridine sıralanmış kafe restoranlardan herhangi biri denenebilir, aralarında pek bir fiyat kalite farkı görmedim ben. Kaldığımız otel (Atheon Traiditional Guesthouse) tepede olması sebebiyle güzel deniz manzaralı, çocuk dostu rahat bir oteldi, tavsiye ederim. İki gece bir günümüzü Nafplio sokaklarında dolaşıp kafe restoranlarını keşfederek, arabayla yarım saat uzaklıktaki Unesco Dünya Mirası listesinde de yer alan Miken kalıntılarını ziyaret ederek ve tabi ki Nafplio’daki çocuk oyun parkını bulup Maya’yı eğleyerek geçirdikten sonra seyahatimizin en uzun araba yolculuğunu kapsayan en yorucu günü için yola çıktık: Önce eski şehir Mystras’ı ziyaret, oradan da feribot ile Elafonisos Adası’na geçiş.

 

Nafplio Manzaraları

 

Miken Harabeleri

 

Mystras, Nafplio’ya araba ile yaklaşık iki saat uzaklıkta, Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan bir eski şehir. Eski şehrin hala çok iyi durumda olan tarihi kalıntılarını dolaşmak için en az bir saat, bence daha fazla zaman ayırmak lazım.

 

Mystras

 

Mystras’tan iki saatlik araba yolculuğu ile varılan Pounta şehrinden saat başı Elafonisos Adası’na giden feribotlar kalkıyor. Konuyla ilgili websitesi burada ama önceden online bilet almak gerekli değil, feribot iskelesine gidip sıraya girince en fazla bir saat sıra beklemek gerekiyor, o kadar. Feribot yolculuğu 10 dakika sürüyor, biletler kişi başı 1 Euro, araba başı 11 Euro.

20160612_194654

Elafonisos’a varış

20160614_141721

Elafonisos’un en güzel plajı

Elafonisos minicik, sessiz sakin bir ada. Kışın nüfusu 350 kişi kadarmış, yazın üç binlere kadar çıkıyor. Yüksek sezonda konaklama imkanı bulmak zor olabilir. Ama yüksek sezonda bile sakin, sessiz bir adacık çünkü meşhur turistik Yunan Adaları aksine buraya gelen turistler gece hayatı, eğlenceden ziyade sakinlik arayışındalar. Turistlerin yarısından çoğu da İtalya’dan gelen çocuklu aileler. Eğer gece hayatı, bol ve çeşitli restoranlar kafeler, her gün gezip görülecek yeni yer arayışında iseniz, burayı tavsiye etmem, sıkıcı olabilir. Adanın tek sahil şeridi bir kilometre filan ve toplasan üç beş kendi halinde balık restoranı, bir iki kafe,dondurmacıdan ve marketten başka bir mekan yok. Biz tam da böyle bir yer aradığımız için çok memnun kaldık ama sıkıcı bulanlar da olabilir. Bir de arabasız bu adayı ziyaret etmeyi önermem çünkü adanın merkezinde de güzel sayılır bir plaj olmasına rağmen, asıl rüya plajlar arabayla gidilecek mesafede ve toplu taşıma yok. Anett Studios‘ta kaldık ve çok da memnun kaldık. İçinde mutfağı olan geniş, ferah odamız, çamaşır yıkama imkanı, merkeze yakınlık ve otelin sevimli sahipleri Anett ve eşi bizi çok rahat ettirdi, Maya’ya da biraz ev yemeği yedirmiş olduk mutfak sayesinde.

 

Elafonisos’tan plaj manzaraları

 

Elafonisos sokaklarından manzaralar

 

Elafonisos’taki 5 günlük deniz plaj molasından sonra yola devam ettik ve bir saatlik araba yolculuğu ile bir ada üzerine kurulu Monemvasia’ya geldik. Görkemli ortaçağ kalesi ve Bizans dönemi tarihi kalıntılarıyla meşhur bu eski şehir bizi çok etkiledi. Kale içindeki otellerden birinde kaldık, kale dışı otellere göre biraz daha pahalı ama eski şehir surları içinde konaklamak, iki günlüğüne ortaçağdan kalma şehir duvarları, Bizans kiliseleri arasında  yaşamak paha biçilmez. Bastione Malvasia Oteli , özellikle muhteşem deniz ve şehir surları manzaralı açık hava kafesi ve burada yapılan kahvaltılar harikaydı, şiddetle tavsiye ederim. Surların hemen dışında güzel plajlar da var ve keşke daha fazla zamanımız olsaydı da daha uzun kalabilseydik burada diyerek, doyamadan ayrıldık Monemvasia’dan.

20160616_142957

Monemvasia kale içi sokakları

 

 

 

20160616_174948

Monemvasia kale içi

Bir sonraki durağımız bir buçuk saat uzaklıktaki, savaş tanrısı Ares’in şehri Aeropoli oldu. Ama Aeropoli yakınındaki otelimize varmadan önce yol üstündeki Diros Mağaraları’nda küçük bir mola verdik. Yaklaşık bir saat süren bir bot turu ile gezilebilen bu mağaraları sadece Til ziyaret etti, Maya ile ben mağara girişine yakın bir plajda deniz ve güneşin tadını çıkarırken (küçük çocuklar için çok uygun bir tur değil).

 

 

Aeropoli’de yine çok zarif mimarili, taş sokaklı tarihi bir şehir karşıladı bizi. Bu sefer eski şehir merkezinde değil araba ile 5 dakika uzaklıkta ama Mani bölgesine dahil Kastro Maini Otel‘de kaldık. Otelin havuzu ve daha önce çok az yerde benzerini gördüğüm zengin açık büfe kahvaltısı (Türk usülü çiğ börekten Yunan mezelerine dek herşey vardı yahu) otelin en büyük avantajı. Fiyatı da eski şehir merkezindeki fazla turistik otellere göre daha uygundu.

 

aero2

Aeropoli eski şehir merkezi

Aeropoli’de yine çok zarif mimarili, tas sokakli tarihi bir sehir karsiladi bizi. Bu sefer eski sehir merkezinde degil araba ile 5 dakika uzaklikta ama Mani bölgesine dahil Kastro Maini Otel’de kaldik. Otelin havuzu ve daha önce çok az yerde benzerini gördügüm zengin açik büfe kahvaltisi (Türk usülü çig börekten Yunan mezelerine dek hersey vardi yahu) otelin en büyük avantaji. Fiyati da eski sehir merkezindeki fazla turistik otellere göre daha uygundu.

 

Bir sonraki durağımız hem güzel plajlara hem de meşhur Olimpiya’ya yakın mesafedeki Kalo Nero. Burada zeytin ağaçlarının ortasında bir Airbnb evinde kaldık, merkezi değil ama yemyeşil, büyük bir bahçesi olan ve araba ile yakındaki plajlara 10 dakika, Olimpiya’ya ise 1 saat uzaklıkta bir ev. İki gece burada kaldık ve neredeyse bir tam günü ilk olimpiyat oyunlarının başladığı antik kent Olimpiya’da geçirdik, bir gün de plajda dinlendikten sonra dönüş uçağımızı yakalamak için tekrar Atina’ya yola çıktık.

 

Son söz: Ben, Türkiye’de yaşadığım yıllarda nasıl olsa çok yakın, bir ara gidiveririm diye diye ziyaret etmeyi hep ertelediğim komşuya bayıldım. İleriki yıllarda iki çocukla gidilebilecek sakin sessiz köylerini, adalarını araştırmaya başladım bile.

20160618_180546

Kalo Nero’da bir plaj

Bir sonraki yazıda (umarım yine bir sene gecikmeli olmaz) 4 yaşındaki çocuk ve 7 aylık bebeyle çıktığımız iki ay süren Avrupa turunu anlatacağım, bekleyiniz beni sevgili okurlar.

Bir cevap »

Yorum bırakın