Amerika seyahatimizin ikinci Ulusal Parkı Kolorado’daki Mesa Verde Ulusal Parkı oldu. Amerika’nın en eski yerlilerinden sayılan Kızılderili Pueblo halkının yüksek bir tepe yamacındaki vadide kayaları oyarak inşa ettiği köyün kalıntıları bulunuyor bu parkta. Hem doğası güzel hem de bu gün bile ana hatları çok net görülen, duvarlara oyulmuş ev kalıntıları inanılmaz bir tarihi güzellik. Bu park UNESCO Kültür Mirasları listesinde ve ABD’deki en büyük arkeolojik koruma alanı. Ayrıca da bir ulusal parktaki ilk kamp tecrübemizi burada yaşadığımız için yeri özel bizde Mesa Verde’nin 🙂 Peki neler mi yaptık bu iki gece bir günlük park ziyaretinde? Öncelikle, eğer vaktiniz varsa en az iki tam gün ayırın derim parkı rahat rahat gezmek için. Bizim zaman kısıtlı olduğu ve park alanına akşama doğru vardığımız için varış gününü ziyaretçi merkezine uğrayıp park gezi rotaları ile ilgili bilgi almak, sonra da kamp alanına gidip, kayıt yaptırıp çadır kurmakla geçirdik. Tüm bunlar bittiğinde zaten gece olmuştu, yanımızdaki hazır kamp yiyeceklerinden bir şeyler atıştırıp yatıp uyuduk. Parkın bir adet resmi kamp alanı var, Morefield Campground. Gecelik kamp ücreti olarak vergiler dahil 30$ ödedik. Kamp alanında bir restoran, duş ve tuvaletler, çamaşır yıkama makineleri ve küçük bir süpermarket var.
Ertesi sabah, Maya sağolsun, erkenden uyandığımız için parkta geçirecek dolu dolu bir günümüz oldu en azından. Önce restorana gidip “sınırsız krep (pancake)” kahvaltısını denedik ama krepler o kadar lezzetsizdi ki birer tane zor yiyebildik, sınırsız kampanyanın bir anlamı kalmadı. Yani, restoranda kahvaltıyı boşverin, kamp alanına erzaklı gelin, mis gibi kendi sandviçlerinizi yapıp güzelim piknik alanlarında manzaraya karşı kahvaltınızı edin. Park ziyaretçi merkezinden aldığımız bilgiye göre Cliff Palace, Spruce Tree House, Balcony House, Long House ve Square Tower House en ilgi gören yerler ve Cliff Palace, Balcony House, Long House sadece ranger adı verilen park rehberleri eşliğinde bir tur kapsamında ziyaret edilebiliyor (kişi başı tur katılım ücreti 4$, yaklaşık bir saat sürüyor). Bu mekanların hepsinde de vadi yamaçlarında kayalar oyularak inşa edilmiş köy evi kalıntıları var, bu sebeple daracık ve kimi zaman çok dik merdivenler tırmanmak gerekiyor. Balcony House en maceralı ve popüler tur ama bebekle yapamazsınız dediler bize 🙂 Biz de turların en kolayı sayılan Cliff Palace turunu tercih ettik. Aslında park görevlisi bebekli ziyaretçiler için bunu da önermemişti, çünkü tırmanmak ve inmek gereken bir miktar dik merdiven var burada da. Ama sonrasında park ziyaretçileriyle konuştuğumuzda o kadar da zor olmadığını, bebekle yapılabileceğini söylediler. Maya’yı kanguru askıya atınca merdivenleri tırmanmak problem olmadı. Merdiven dediğim sadece ayakla tırmanılacak merdiven değil, elle tutunup kol gücüyle kendinizi yukarı çekmeniz gereken kayalara oyulmuş basamaklar. Bu yüzden yanınızda küçük çocuk veya bebek varsa, ancak kendinize güveniyorsanız yapın bunu.
Kahvaltıdan sonra arabaya binip (park alanı çok büyük, bir noktadan diğerine en kolay ve hızlı ulaşım araba ile oluyor) Mesa Arkeolojik Müzesi’ne gittik. Cliff Palace turunun başlamasına bir kaç saat vardı henüz, bu sebeple önce müzeyi ziyaret edip sonra da müzenin hemen yanından başlayan Spruce Tree House turunu yapmaya karar verdik. İki saate yakın süren bu yürüyüş rotası oldukça kolay, ağaçların ve yamaçların arasından uzayıp giden bir yol, zaman zaman uzaktan tarihi köy kalıntıları görülebiliyor.
Öğleden sonraki Cliff Palace turu çok güzel ve etkileyiciydi. Cliff Palace Mesa Verde’de yer alan en büyük kaya evi, 200 civarı odasının olduğu söyleniyor. 700 yıl önce inşa edilmiş olmasına rağmen hala ana hatları çok belirgin, evlerin kapıları, pencereleri önünüzde resmen. Tüm yapıyı rehber eşliğinde dolaşabiliyorsunuz ve kapılara pencerelere tırmanmak yasak. Son olarak kamp alanındaki yeme-içme konusuna değineyim. Bir kaç noktada restoranlar var. Hepsini denemedik ama bizim kamp alanındaki kahvaltısını denediğimiz restoran pek iç açıcı görünmüyordu. Zaten çoğu Amerikalı da restoran yerine yanlarında getirdikleri piknik ve mangal malzemelerini kullanıyorlar. Çadırlar için ayrılan alanlarda ateş yakılıp mangal yapılacak yerler de var. Biz de yanımızdaki hazır çorba ve makarnalarla idare ettik. Parktaki bir iki süpermarket dışında hiç biryerde yiyecek içecek satılmıyor, öyle ticari turistik büfeler dükkanlar yok etrafta. O yüzden turlara çıkarken yiyeceklerinizi mutlaka yanınıza alın derim. İçme suyu konusunda ise sıkıntı yaşanmıyor çünkü pek çok noktada içme suyu akan çeşmeler var.
İkinci kamp gecesini de vukuatsız atlattıktan sonra (vukuatlı kamp gecesi nasıl mı oluyor? Çok yakında!) sabah erkenden yola düştük yine. Sıradaki: Canyonlands ve Arches Parklarını ziyaret etmek üzere Moab!