Colorado ve Utah eyaletlerinde birbiri arkasına gördüğümüz onca ulusal park arasında beni en çok etkileyeni ve kendine hayran bırakanı Bryce Canyon oldu. Doğa koşullarının oya gibi işlediği ince uzun kayalıkları; turuncu, beyaz, yeşil, sarı, gün ışığında değişip duran renkleri; fantastik bir filmin içinden geçiyormuşsunuz gibi görünen yürüyüş yollarını kelimelerle tasvir edebilmem zor. Bu yüzden bir kaç pratik bilgi sonrası, sözü fotoğraflara bırakacağım 🙂
Bryce Canyon’un göbeğindeki Sunset Campground’da (Günbatımı Kamp Alanı) iki gece çadır kurduk, gecelik ödediğimiz ücret 15 $ oldu. Duşlar paralı, 2 $. Ayrıca isteyen çamaşır yıkama (laundry) hizmeti de bulabiliyor kamp alanında.
İlk günümüzde sabah erkenden parkı keşfe çıkıyoruz ve Sunrise Point’ten başlayarak Queen’s Garden Trail isimli rotayı yürüyoruz. Sanırım en güzel fotoğraflarımızı da bu rotada çektik.
Sonrasında Wall Street bölgesini geziyoruz. Buranın, New York’taki adaşıyla bir ilgisi, benzerliği yok. İsim, daracık yürüyüş yolunun etrafında heybetle yükselen kayalık duvarlardan geliyor.
Sunrise Point’te (Gündoğumu noktası) başladığımız ik günümüzü Sunset Point’te (Günbatımı noktası) sonlandırıyoruz. Burada önceden belirlenmiş zamanlarda Ranger adı verilen park görevlileri bilgilendirici konuşmalar yapıp (Ranger Talk & Walk) ziyaretçileri küçük bir tura çıkarıyorlar. Bu tür ücretsiz park aktivitelerinin gün ve saatleri hakkında Ziyaretçi Merkezi’nden güncel bilgi alınabilir. Park görevlisinin Bryce kanyonu ile ilgili bilgilendirici konuşmasını dinleyip, programa dahil Rim Trail rotasını da birazcık yürüyüp sonra çadırımıza gidiyoruz, malum daha akşam yemeği hazırlamamız lazım 🙂
Diğer pek çok ulusal parkta olduğu gibi burada da restoran ya da kafe yok, kampçılar akşam yemeklerini kendileri pişiriyor. Her yerde ateş yakmak için küçük mangallar var, burada mangal yapabilir ya da su ısıtıp hazır çorba, makarna hazırlayabilirsiniz.
İlk kamp gecemiz Maya sayesinde oldukça stresli geçiyor. Önceki kamp maceralarını sakin atlatmışken, bu defa Maya gece 3’te uyanıp bir saat kadar bağıra çağıra ağlıyor. Ne yapsak susmayınca dışarı çıkarıp önce kucağımızda, sonra arabada gezdiriyouz. Kamp civarında da ayı ve kaplan alarmı var üstelik o günlerde 🙂 Bu arada eminim ki tüm kamp sakinlerini, civardaki çadırların içinde uyumakta olanları uyandırıyouz. Almanya’da olsa en az 5 çadırdan küfürler, uyarılar yemiştik, kamp zabıtası olay yerine çağrılmıştı filan. Amerikalıların çocuklara ve çocuklu ailelere karşı hoşgörü ve anlayışını bir kez daha şaşırarak gördüm burada. Kamp alanında gecenin 3’ünde bir saat ciyak ciyak ağlayan bebeğe kimse tepki vermedi. Bununla da kalmadı, ertesi sabah etraftaki bir kaç çadır sakinini görünce yanlarına gidip özür diledik gece verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü. Ve hepsi de sanki aralarında anlaşmış gibi, ne sesi, ne rahatsızlığı, zaten kulak tıkaçlarımız vardı, bir şey duymadık biz diye konuyu kapattılar. Hatta yan komşular bizi kendi karavanlarında sabah kahvaltısına davet ettiler; Maya’ya küçük kamp çatal kaşıkları hediye ettiler. Tekrar saygı ve sevgiyle anıyorum buradan çocuk dostu o kamp sakinlerini.

‘Yavrum dün gece n’aptın, kepaze ettin bizi, nedir derdin?!’ diye medenice iletişim kurmaya çalıştığımız Maya’nın bize yanıtı.
İkinci günümüzde parkın servis otobüsüyle Bryce Point ve Inspiration Point’i ziyaret ediyoruz. Daha sonra araba ile North Campground (Kuzey Kamp Alanı) üzerinden Rainbow Point’e gidiyoruz. Panorama manzaraları için birebir bu araba rotası.
Bryce Canyon’daki bu iki günlük seyahatte güzel manzaralardan, temiz orman havasından ama aynı zamanda stresli ve uykusuz geçen kamp gecelerinden başımız dönmüş durumda. Sıradaki durağımız ise şimdiye dek olan tüm bu doğa, park temalı yerlerin zıttı bir mekan: Bekle bizi geliyoruz Las Vegas!
Diğer Bebekle Amerika yazıları için tıklayınız.