Tag Archives: Türkiye

Ayvalık ve Cunda

Standard

Konuk Yazar: Ceren Aydın

Bu yazımda hem deniz, hem yemek, hem de gezmek ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiz çok özel bir yerden, Cunda adasından bahsetmek istiyorum size.

Ama önce biraz Ege notları. Cunda’ya gelmek için Ayvalık’tan geçeceksiniz, Ayvalık tipik bir Ege kasabasının biraz daha büyüğü. Önceden Ege kıyı bölgesindeki 22 adadan biriymiş zamanında, ama adayken gelen alüvyonlarla yarımadaya dönüşmüş.

İstanbul’dan Ayvalık’a çok sık otobüs kalkıyor. Aslında 5 saatte gidilebilecek bir yolken her noktada durdukları, abuk subuk molalar verdikleri için neredeyse sekiz saat sürdü, bilginize. Dönüşteyse gece yolculuğu yaptım, o zaman da 6.5 saat sürdü. Ayvalık otogar sahilde değil ve anladığım kadarıyla servis de yok, sahile çarşı minibüsleri ile inebilirsiniz, 10 dakika kadar sürüyor, 2 TL.

Ayvalık Pazarının olduğu yerde bir kahve. Koruk suyu ( olgunlaşmamış üzümden yapılıyor) ve karadut suyu içiliyor.

Ayvalık Pazarının olduğu yerde bir kahve. Koruk suyu ( olgunlaşmamış üzümden yapılıyor) ve karadut suyu içiliyor.

Ayvalık’ta şunları yapabilirsiniz:

• Eğer Perşembe günü Ayvalık’ta bulunursanız sahilde meşhur Ayvalık Perşembe pazarı var, her türlü yiyecek, giyecek, baharat, şifalı ot (özellikle kekik ve adaçayı) ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz.

• Ayvalık tostu yiyebilirsiniz. (yemeyeni dövüyorlar)

• Sahildeki çay bahçelerinde sakızlı dondurma yiyebilirsiniz.

• Ayvalık sahilden günübirlik tekne turlarına katılabilirsiniz. Kaş’taki gibi müziksiz tur bulmak zor oluyor bildireyim. Saat 11 gibi başlıyor, akşam 5 gibi bitiyor, öğle yemeği ve deniz molalarıyla yüksek müzikten rahatsız olmazsanız keyifli vakit geçirmeniz garanti.

• Sarımsaklı Plajına gidebilirsiniz. Yine sahilden minibüslerle 20 dakikada Sarımsaklı Plajına varıyorsunuz. Minibüslerdeki kalabalık size buradaki kalabalık hakkında öncen fikir veriyor aslında. Ayvalık’ın ve Cunda’nın denizi soğuktur, Sarımsaklı dahil. Aslında burası kilometrelerce uzayan ( tam 7 km) sığ deniziyle çok uzun zamandır popüler olan bir plaj. Sahilde şezlong şemsiyeyi genelde 10 TL’ye kiralıyorlar, bayramda gitmedim ama herhalde bayramda 15-20 TL’ye çıkıyorlardır. Kumunun kalitesi iyi cidden, ama en güzeli fırsatınız varsa kendi şemsiyenizi, yaygınızı, hasırınızı getirip üzerin kuruluvermeniz. İrili ufaklı yüzlerce otel, pansiyon var diyebilirim.

• Badavut: Sarımsaklı’dan bir sonraki koy. Denizinin efsane olduğu rivayet ediliyor 🙂 Biz gidemedik.

• Schengen vizeniz varsa günübirlik ya da kalmalı Midilli adasına (Lesbos) gidebilirsiniz. Günübirlik turlar 30 EUR, rehberi olursa 60 EUR. (rehberli turlar Çarşamba-Cuma) Sabah 9 gibi kalkılıyor, akşam 6 gibi varılıyor. Ben sadece bir tanesine fikir alma amaçlı sordum ama bir sürü alternatif vardır diye tahmin ediyorum. Yine de acenteye 1-2 gün önce başvurmakta fayda var.

• Yine Ayvalık’tan minibüslerle gidilen Şeytan Sofrası’na gidebilirsiniz. Şeytan Sofrasında şeytanın ayak izi var, bir sürü çaput çuput bağlanmış, para atılmış, alooo şeytana tapıyorsunuz, neyse… Asıl güzellik manzarasında. 360 derece bir manzarayla deli danalar gibi bir oraya bir buraya koşuyorsunuz, fotoğraf manyağı oluyorsunuz söyleyeyim. Çay kahve içebileceğiniz yerler de var, akşamüstü hem daha serin olur hem de gün batımı manzarası güzel olur.

• Rakı-balık-ayvalık diye bir söz varmış, benim çok hoşuma gitti. Ayvalık’ın balığı da papalinaymış. Ama balık için asıl mekan Cunda’ymış. O yüzden bu konuya az sonra diyerek burada kapatıyorum.

Cunda

Cunda

Gelelim Cunda’ya. Cunda adasının üç ismi var. Birincisi Cunda (İtalyanca yelken demek), ikincisi Alibey adası. Ali Çetinkaya burada Yunanlara ilk kurşunu atmış, bu yüzden onun adını vermişler. Üçüncüsünü de Rumlar vermişler: Kokuluada. Ne kokuyor açıkçası ben de bilmiyorum.

Ayvalık otogardan direkt Cunda’ya taksiyle geçtik biz, 30 TL’ye anlaştık. Cunda’ya geçerken bir köprüden geçtik, üzerinde “Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü” yazıyordu, biz ne alaka dedik doğal olarak, ama sonradan öğrendik, bu köprü 1964 yılında yapılmış, Cunda ve Lale adalarını birleştiriyormuş. Lale adası da Ayvalık’la doldurma yöntemiyle birleştirilmiş. Bir diğer yöntem de sahilden motora atlamak. Tek yön 3 TL, 20 dakika sürüyor.

Küçük Ayvalık-Cunda haritası

Küçük Ayvalık-Cunda haritası

Ayvalık’tan Cunda’ya motor saatleri: 11:00 – 12:00 – 13:00 – !4:00 – 15:00 – 16:00 – 17:00 – 18:00 – 19:00 – 20:00 – 21:00 – 22:00 – 22:30 – 23:30
Cunda’dan Ayvalık’a motor saatleri: 10:00 – 11:00 – 12:00 – 13:00 – !4:00 – 15:00 – 16:00 – 17:00 – 18:00 – 19:00 – 20:00 –21:00 – 22:00 – 23:00

Adanın nüfusunun çoğunluğu Girit ve Midilli’den 1924 nüfus mübadelesi zamanında göç eden Türkler’den oluşuyor. Bu yüzden hala Rumca da konuşuluyor adada. Son yıllarda bir hareketlenme var, restorasyonlar, sokakların güzelleştirilmesi vs. ama aslında adanın içlerine doğru ilerleyince çoğu yerin hala harabe gibi olduğunu görebiliyorsunuz.

Cunda’da kalınabilecek yerler çeşitli. Biz ev kiraladık, rahat bir terasımız vardı adanın arka tarafına bakan, ama bir sürü pansiyon ve otel seçeneği de mevcut. Ada Pansiyon, Altay Pansiyon, Mola Cunda Otel (Şık seçenek), Sobe (Şık seçenek), Zehra Teyze’nin Evi gibi yerler benim adada geçirdiğim 3 gün sırasında gözüme çarpan yerler. Eğer bayram gibi çok kalabalık bir dönemde değilseniz kendiniz geze dolaşa uygun bir yer bulabilirsiniz.

Gezilecek yerler:

• Taksiyarhis Kilisesi: Pazartesi hariç 10:00 – 19:00 arası açık, Koç ailesi burayı restore ettirmiş, sonra da kilise içine Koç Müzesinden bir sürü ıvır zıvır doldurmuş (ki Cunda ile ilgili değil hiç biri, işte eski bisikletler, bebek koleksiyonu vs var) sonra da kapıda bilet basmaya başlamış tabi. Ya ne diyeyim, ben Hristiyan olsam biri alsa kilisemi müzeye çevirse üzülürdüm herhalde, ki ben bunu önceden duymuştum, duymayan gezi arkadaşlarım üzüldüler bayağı. Onun dışında evet merakınız varsa girin görün tabi ki, daha Haziran 2014’te açılmış.

Taksiyarhis Kilisesi

Taksiyarhis Kilisesi

• Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı: Adanın ortasında tepede duran, eski bir un değirmeninden yapılan mekan eski bir manastırmış, değirmeni de manastırdakiler un öğütmek için kullanırmış. İsmi de Muhtar Kent’in babasından geliyor, Muhtar Kent ilerleyen yaşı sebebiyle gözleri bozulan ve artık okuyamayan babasının 1.300 kitabını buraya bağışlamış. Giriş ücretsiz, hemen yanına Cunda manzarasını izleyebileceğiniz güzel bir kafeterya da yapmışlar, gelin buraya.

ayvalik5

• Harvard- Koç Üniversitesi’nin Osmanlı araştırmaları yaz okulu da burada, ve ara sokakta, çok güzel bir binada, içeriye ses çıkarmamak kaydıyla girebiliyorsunuz, nerede olduğunu bulmayı size bırakıyorum 🙂

Ek olarak yine gidilebilecek bir sürü manastır var, Ay Işığı Manastırı, Çamlı Manastır gibi. Biz gidemedik, giden olursa anlatsın.

Bir de Cunda’da eğlence sokaklara dalmak, hani klişe tabirle ara sokaklarda kaybolmak. Sevgili site sahibimiz Şilan’la yaptık bu geziyi, hatta geyik yaptık bir ara, seyahat klişeleri nelerdir diye. İşte bildiğiniz şeyler: Maviyle yeşilin eşsiz buluşması, ……’da aldık soluğu, ….. Teyze’nin pamuk ellerinden yapılmış ….. bize yorgunluğumuzu unutturdu vs vs. Şilancım bunu da listeye ekleyelim 🙂

Cunda Sokakları

Cunda Sokakları

Cunda’da denize girmek için:

• Beyaz Balina: Bizim kaldığımız yere yakındı, buraya gittik o yüzden. Otel de var içinde, şezlong şemsiye 5 TL. Cunda’da denize girmek tercih edilmez diye duymuştum ama biz buradan genel olarak memnun kaldık.

• Patricia Plajı: Ada içinde minibüsler geçiyor, biz gidemedik.

• Ortunç Plajı: Yine aynı minibüsler buraya da uğruyor sanırım.

Cunda’dan alınabilecekler:

• Zeytinyağı: Çarşıda bir sürü zeytinyağcı var. Özgün’ü önerdiler, biz de oradan aldık. Her türlü zeytinyağı ürünü de var ekstradan. Bir de zeytinyağının taş baskısı var burada. Eski usullerle üretilen, fabrika ürünü olmayan zeytinyağı. Denemek için aldım ben, 500 ml 17 TL. Daha açmadım, merak eden olursa yapar yemeklerimi ikram ederim 🙂

• Sabun: Sahilde çarşı ve çarşıda da bir sürü hediyelik eşyacı var, sabuncu da bunlardan biri, leylaklıdan tutun çikolatalıya kadar bir sürü sabun var. 2 kalıp sabun 5 lira.

• Hediyelik: Tabi ki bir buzdolabı süs almadan olmaz. Aslında çok güzel rüzgar gülleri de var, ve daha bir sürü şey.

Cunda’da gün batımı

Cunda’da gün batımı

Ve geldik en önemli konuya. Nerede yemek yenebilir?

Şimdi biz gözlemlerimizle şunu gördük ki iki çeşit mekan var burada: Deniz kenarında olup lezzetli yemek sunmayanlar, bir arka sokakta deniz görmeyen yerde olup müthiş yemekler sunanlar. Hangisini tercih edeceğiniz size kalmış, benim tavsiye edildiğini duyduklarım:

• Ayna
• Sokaki
• Atalan’te Yalçonun Yeri
• Cunda Son Vapur Restaurant
• Cunda Balık Evi
• Bay Nihat Restaurant
• Lal Girit Mutfağı
• Papalina Restaurant

Şirin Cunda restoranları

Şirin Cunda restoranları

Peki neler yenebilir?

Bir kere balıktan bahsettim zaten, papalina. Hamsinin biraz büyüğü, hatta anladığım kadarıyla bazı yerlerde biraz kazıklanmak da mümkün, birçok yerde “Gerçek papalina” falan yazmışlar. Artık ne çıkarsa bahtınıza. Zaten ben balık yiyemediğim için bana çok koymadı açıkçası. Gelelim benim asıl uzmanlık alanım olan mezelere 🙂

Bir kere kabak çiçeği dolmasını mutlaka deneyin derim. Onun dışında kalamar ve köpoğlu da çok güzel. Gelelim buraya has Girit mezelerine:

• Papuçaki: Karnıyarık gibi bir şey, patlıcanın üzerine peynir, salça, kıyma vb. konuyor.
• Girit ezme: peynirli cevizli süper bir ezme.
• Sıcak ot: Ege otlarını zeytinyağında hafif tavada çeviriyorlar, üstüne de az yoğurt. İnanılmaz, benim kabak çiçeği dolması sonrası favorim mezem oldu kendileri.
• Saganaki: Peynirli bir şey bu da, nasıl tarif ederim bilmiyorum 🙂
Mezeler genelde 6-10 TL arası.
Kedileri meşhur, yemeklere vs dadanıyorlar, dikkat edin derim.

ayvalik9

Cunda’nın simgesi Taş Kahve- Sakızlı türk kahvesi, dibek kahvesi ve adaçayı. Önünden de lokma, sakızlı dondurma ya da bal badem alırsanız içeceğinizin yanında iyi gider. Wifi bile var, yanlış hatırlamıyorsam şifresi taskahve79  🙂

Böylece Ayvalık – Cunda rehberi de burada biter.

Bir sonraki yazımda sizlere çok sürpriz bir yerden bahsedeceğim: Seul. 9 gün gezdim, 20 yazılık malzeme biriktirdim, bakalım nasıl toparlayacağım… Takipte kalınız, sevgiler.

Twitter: cerenayayay
İnstagram: gezcerengez

 

 

Tarihin Arka Odası: Efes

Standard

Konuk Yazar: Ceren Aydın

Herkese merhaba,

İlber Oltaylı bunu okusa “çok cahilsin” der mi acaba? 🙂

Bu yaz kendimi Ege’ye adadım, Kuşadası, Efes, Şirince, İzmir, Çeşme, Ayvalık, Cunda, Pamukkale, Altınoluk, Akçay gezdim de gezdim. İki yazı olarak önemli noktaları sizinle paylaşacağım, birinci yazıda Efes antik kentinden, ikinci yazıda da Ayvalık ve Cunda’dan bahsedeceğim. Yaz sonuna yetişebildi ama bu sene kaçsa bile önümüzdeki seneye hazırlık değil mi?

Öncelikle Efes Selçuk ilçesi sınırında, Selçuk ilçesine 3 km mesafede. İzmir’den otobüsler kalkıyor, yaklaşık 1.5 saatte ulaşabilirsiniz (75 km mesafe var). Sonra Selçuk’tan minibüse de binebilirsiniz, yürüyebilirsiniz de. Onun dışında arabayla da rahatça gelebilirsiniz. İzmir Adnan Menderes havaalanına Selçuk 60 km mesafede. Yine Kuşadası’ndan da minibüsler var (30 km).

Çok sıcak bir yer olduğunu göz önünde bulundurup mutlaka şapka vb. bir şeyler yanınızda bulundurunuz.

Efes haftanın her günü 8:30-19:00 arası ziyaret edilebiliyor.

Küçük Tiyatro

Küçük Tiyatro

Efes Antik Şehrine (resmi adıyla Efes Ören Yeri) girerken Müzekart almakta ya da Müzekart’ı daha önce çıkarttırıp kullanmakta yarar var çünkü Efes Ören Yeri dışında yakınlardaki Meryem Ana’ya ve Aziz John Kilisesine (Aziz Yahya) de müzekartla girebilirsiniz, tam 40 TL diye hatırlıyorum. Bu arada Maximum kartlar da Müzekart özelliği içeriyormuş, bilmeyenler için. Sadece Efes’i gezmek isterseniz girişi 30 TL. Senede 3 milyon ziyaretçi alıyormuş, inanılmaz bir rakam.

Önce biraz Efes’in tarihinden bahsetmek istiyorum. Kuruluşu MÖ 6000’li yıllara kadar dayanıyor, 8000 yıllık bir şehir, düşününce insanın aklı almıyor. Efes ismi bir Amazon kraliçesinden geliyor. Burada yaşayan halklar sırasıyla Amazonlar, Hititler, iyonlar, Lidyalılar, Persler, Bergamalılar, Romalılar, Araplar, Türkler, Aydınoğulları ve Osmanlılar. Etkileyici bir liste değil mi?

Burası aynı zamanda “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” ve “Değişmeyen tek şey değişimdir” sözünün sahibi filozof Herakleitos’un memleketi.

efes2

Klasik Yunan döneminde İyonya Bölgesinin 12 şehrinden biri oluyor. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuş. Hellen ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşıyor ve o zamanın nüfusu düşünüldüğünde muazzam bir nüfus olan 200.000 rakamına ulaşıyor.

Bugünkü kenti kalıntılarının %90’ı Romalılardan kalma. Bu arada kendiniz de gezerken fark edeceksiniz artık Efes liman kenti değil, Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman kenti özelliği zamanla kayboluyor, böylece etkisini de yitiriyor.

MERYEM ANA

Meryem Ana Heykeli

Meryem Ana Heykeli

Bildiğiniz gibi İsa’nın annesi olan Meryem Ana’nın, İsa öldükten sonra Aziz Yahya(St. John) ile birlikte Efes’e geldiği ve son yıllarını burada yaşadığına inanılıyor. Burası inanılmaz ziyaretçi alan bir yer. Özellikle Katolikler çok inanıyorlar. Her yerde yakılan mumlar ve adanan adaklar görülebilir. Küçük, yeşillikler içinde, şirin bir yer. 20-30 dakikada rahat rahat gezebilirsiniz.

Evinin orada mum yakıp adak dileyebiliyorsunuz

Evinin orada mum yakıp adak dileyebiliyorsunuz

Tabi ki suyunu içince dileğinizin gerçek olacağına inanılan çeşmesi

Tabi ki suyunu içince dileğinizin gerçek olacağına inanılan çeşmesi

Kudüs’te İsa çarmıha gerilmeden önce annesini Yahya’ya emanet ediyor. Sonra Yahya ile beraber düşüyorlar yollara, MÖ 300’lü yıllarda Efes’e geliyorlar, Yunanların Hristiyanlığa geçmesinden neredeyse 600 yıl önce. O yüzden çok hoş karşılanmıyorlar, ama rahat bırakılıyorlar. Burayı daha sonra 19. yy’da bir rahibe buluyor.

Adak, adak, adak, adak adayalım, dilek dileyelim..

Adak, adak, adak, adak adayalım, dilek dileyelim..

AZİZ YAHYA KİLİSESİ

efes7

Aziz Yahya’nın mezarı burada ki kendisi İsa’nın 12 havarisinden biri olduğu için çok önemli. Kendisi hayatının çok büyük kısmını misyonerliğe adamış, buraya gömüldüğünde de 100’lü yaşlarındaymış.

St John (Aziz Yahya) tepesinden baktığınızda hem tapınak, hem kilise hem de cami görebilirsiniz, kültürler topluluğu.

Bu arada Artemis Tapınağı da burada, ki kendisi dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir, ancak bugüne ne yazık ki sadece aşağıdaki fotoğrafta görebildiğiniz tek sütun sağlam kalmıştır.

Artemis tapınağından geriye kalan tek sütun

Artemis tapınağından geriye kalan tek sütun

Vaftiz havuzu

Vaftiz havuzu

EFES

Antik tavla :)

Antik tavla 🙂

Gelelim Efes Antik Kenti’ne… Öncelikle burayı rehbersiz gezecekseniz girişten bir Efes kitapçığı alın ki herhangi bir şeyi kaçırmayın. Pazarlık gücünüze göre 8-10 TL kitaplar. Tabi bir sürü hediyelik eşya dükkanları ve büfeler de var. Buraya en az iki saatinizi ayırın.

Yürüyüş güzergâhınız şu şekilde oluyor. Önce küçük hamamlardan ve küçük tiyatrodan yola başlıyorsunuz. Agorayı ve anıtları gördükten sonra Küretler Caddesine çıkıyorsunuz. Küretler Caddesi ona dik başka bir caddeyle devam ediyor: Mermer Cadde (Celsus Kütüphanesinin olduğu). İki caddenin de sonu Büyük Tiyatro’ya çıkıyor. Mesela girişte bir kutsal ateş varmış, 300 yıl boyunca hiç sönmeden yanmış.

Nike- zafer tanrıçası-sol elinde defne

Nike- zafer tanrıçası-sol elinde defne

Efes’teki ana noktalar:

• Küçük tiyatro: Yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz, küçük tiyatro hemen girişte yer alıyor.

• Celsus (Selsus) Kütüphanesi: Tek kelimeyle Efes’teki en görkemli yapı. İskenderiye ve Bergama kitaplığından sonra antik çağın üçüncü büyük kütüphanesi. Girişinde dört tanrıçayı temsil eden dört heykel durur: Sophia (bilgelik), Episteme (bilgi), Ennoia (kader) ve Arete (erdem). Bu arada bu heykellerin orijinalleri de Viyana Müzesindeymiş. İçerisi gölgelik olduğu için o kadar yorulduktan sonra bir ohhh çeker taşlara çökersiniz. Her Efes kataloğunda, kitabında, tanıtımında gördüğünüz yer de burası. Bu arada burası 19 yy başlarında sadece temel olarak bulunmuş, 1970’lerde aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Aslı MS 130’lu yıllarda Roma döneminde yapılmış. Efes valisi Celcius adına oğlu tarafından anıt mezar olmak üzere yaptırılmış. Kitapları korumak için kitapların konulduğu alanlar duvarların arkasına yapılmış. 12.000 kitabın saklandığı söyleniyor (O zamanlarda ruloymuş tabi bu kitaplar).

Celsus Kütüphanesi – tek kelimeyle harika

Celsus Kütüphanesi – tek kelimeyle harika

• Genelev: Şimdi bu konu biraz karışık. Genelev kütüphanenin tam karşısında bulunuyor da, neymiş efendim kütüphanenin içinden geneleve giden gizli bir geçit varmış, erkekler karılarına yakalanmamak için bu geçidi kullanırmış. Bana pek inandırıcı gelmedi açıkçası.

• Skolastik Hamamı: O zamanlar sıcak su, ılık su ve soğuk su içeren 3 tane havuz varmış burada. Yüzlerce insana aynı anda hizmet ediyormuş. Genel ve özel kullanım için farklı hamamlar varmış.

efes13

Hamam bölgesindeki açık tuvaletler. Evet efendim herkes beraber tuvaletini yapıyormuş, hatta burası bir sosyalleşme ortamı olarak kullanılıyormuş. Bütün dedikodular burada dönermiş. Bu arada soğuk havalarda önce köleler gelir oturur, mekanı sahibinin poposu için ısıtır, sahip sonra teşrif edermiş.

• Küretler Caddesi: Şehrin ana caddesi. Hafif yokuş aşağı gidildiği için size çok güzel bir manzara sunuyor. Sağlı sollu sütunlar ve başı eksik heykeller görebilirsiniz. Bu arada yine burada öğrendiğim bir bilgi paylaşayım. Heykeltıraşlar önce vücut heykeli yaparlarmış, sonra kim para verirse onun kafasını yapıp vücudun üstüne oturtuverirlermiş. Bu yüzden genelde heykellerde hep kafa ile vücut kopuk olurmuş, fazla dayanmazmış.

Küretler Caddesi

Küretler Caddesi

• Agora: Agora o zamanlar ticaretin yapıldığı yermiş, bir sürü sütunlu açık bir avlu olarak düşünebilirsiniz. Bu aralar restorasyonu devam ediyor, belki seneye biter.

• Hadrianus Tapınağı: MS 391 yılında Theodosius, masum olduğu halde asılan babası general Theodosius adına yaptırmış.

• Trajan Çeşmesi: Tapınağın hemen yanında, MS 1. Yyda, yapılmış, tahmin edin kimin adına, Trajan adına tabi ki.

Trajan çeşmesi

Trajan çeşmesi

• Yamaç Evler: Yamaç evler o zaman yaşayan halkın evlerinin olduğu alan. Topkapı’daki Harem bölgesi gibi ayrı bir bilet alınarak girilebiliyor, biz gezmedik ama içinin güzel olduğunu duydum. Girişi 15 TL’ydi yanlış hatırlamıyorsam.

Yamaç evler

Yamaç evler

• Büyük tiyatro: Büyük tiyatro Efes yürüyüşünüzün sonunda göreceğiniz müthiş bir yapı. 24.000 kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyük Açıkhava tiyatrosu. Sahnesi tamamen yıkılmış ama basamaklar sapasağlam. Bu sahne aynı zamanda gladyatör dövüşleri için de kullanılmış, St. John burada vaaz vermiş. Bu arada rehberimizin bize verdiği küçük bir tüyo, bu tiyatronun Yunan tiyatrosu olduğu ilk bakışta anlaşılıyor, neden? Çünkü tiyatro yamaca dayalı, eğer duvara dayalı olsaydı Roma tiyatrosu olurdu.

Büyük tiyatro

Büyük tiyatro

Selçuk şehri içindeki Efes Müzesinde Efes’ten çıkarılan bütün eserler saklanıyor, bizim gittiğimiz dönemde şansımıza kapalıydı, giremedik. Bir de Yedi Uyurlar Mağarası vardı, oraya da girmedik açıkçası.

Son olarak eğer vaktiniz varsa 21.12.2012 itibari ile dünyanın sonu muhabbetlerinden deli reklam yapmış, adı Çirkince’den gelen Şirince’ye de mutlaka uğramayı, Şirince şaraplarını içip köydeki teyzelerden alışveriş yapmayı, keyif yapmayı unutmayın diyorum. Haa, bir de Thales babanın memleketi Miletos’a. Buraya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkürler. Bir sonraki yazı Ayvalık-Cunda.

Twitter: cerenayayay

İnstagram: gezcerengez