Tag Archives: Umman

Umman Notları 5: Umman’ın En Güzeli Niswa ve Sahilde Son Nargile

Standard

Konuk Yazar: Funda Çelikel Esser

Herkeslere sımsıcak bir merhaba sayın fiilen ya da ruhen  gezenti okurlar,

Başlığa bakıp da vay bee gerçekten en güzeli mi dediğinizi duyar gibiyim. Sayın okur, güzellik göreceli bir kavramdır kişiden kişiye neyin en güzel olduğu değiştiği gibi kişinin kendi halet-i ruhiyesine göre de bir yeri nasıl görüp özümsediği çok değişir.

Bir önceki bölümde anlattığım gibi güne şahane bir sabah programı ve brunch ile başlamış, Umman’daki sondan bir önceki günümüze eski çocuksuz günlerimdeki seyahatlere öykünen biçimde sabah 8 akşam 9 aralıksız bir ton program sığdırabilmiş, yolda arabamıza aldığımız gezgin beni 40 yaşımda işe güce çoluğa çocuğa kısa süreli de olsa ara verip dünyayı gezebileceğime dair ümitlendirmişti (bakınız: ben kendimin seyyah olabilme ihtimalini sevdim!). Kısacası Niswa’ya  gittiğimiz o gün gayet süper bir ruh hali içindeydim, sanırım en çok da ondan Niswa bana Umman’da gördüğümüz yerlerin en güzeli gibi geldi; siz giderseniz lütfen paylaşın izlenimlerinizi.

Niswa’ya Muskat’tan 2 saatlik bir yolculukla ulaşılabiliyor. Biz yolda bayağı oyalandık çünkü ben yol boyu bilimum vaha ve kale tabelalarını takip ederek, spontane bir kararla Samail’e saptım.

Samail'de vaha

Samail’de vaha

Vaha gerçekten pek hoş görünüyordu, Cuma olması nedeniyle hınca hınç araç doluydu ama, onca insan acaba nerelerde saklanmış mangal yakıyor anlayamadık, görünürde yoklardı. Arabayla geçmek bile güzeldi serin suların ve verimli palmiyelerin arasından, yayıla yayıla piknik yapmak çok keyifli olsa gerek.

Samail serin sular

Samail serin sular

Derken Samail’in merkezine geldik. Bana ufacık tefecik, eski, sevimli bir kasaba gibi göründü. Bir de camiimsi bir şey vardı, Cuma namazı nedeniyle çok kalabalık idi, durmayıp kaleye devam ettik. Kalenin, daha ünlülerinin yanında, pek esamesi  okunmasa da bize gayet hoş geldi. Hiç de başka turist olmadan görmek çok güzel bir gerçeklik duygusu kattı olaya. Sonradan internette okudum ki Samail Müslümanlığın ilk yayıldığı yerlerdenmiş. Kimse kusura kalmasın bu İslam aleminin turizme hiç kafası çalışmıyor, başkası olsa nasıl bir turist mıknatısı olacak yer gayet metruk ve unutulmuş duruyor ve bu dediğim rehber kitaplarda bile yok!!!

PANO_20150109_135929

Samail Kalesi

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik Niswa’ya vardık. En azından tabelalar öyle söyledi ama ortada iki market bir benzinlikten başka bir şey yoktu. Bizse eski bir kale içi ve çarşılar arıyoruz. Dön babam dön yok kale içi, bari benzinliğe soralım dedik. Bu arada kırmızı ışıkta bizi biri durdurdu ve ‘İngilizce biliyor musunuz, ben Niswa’yı arıyorum, sanırım siz de arıyorsunuz’ dedi (evet bayağı dolap beygiri gibi dönmüş olmalıyız ortamda). Sırtında çantası Portekiz’den Afrika üstü taaa Umman’a gelebilmiş bu gezgin de kaybolmuştu şuncacık yerde. Onu arabaya aldık, benzinliğe yol sorduk falan derken Niswa’nın eski kaleiçine vardığımızda saat 4 buçuk olmuştu. Tüh be bir şey göremeyeceğiz, geç oldu derken tam da en civcivli zamanda vardığımızı anladık arabadan iner inmez. Cuma namazı molası bitmiş, esnaf dükkanlarını birer ikişer açıyordu. Arabayı park ederken Umman’da ilk defa gördüğüm bir sokak çöp şiş satıcısı dikkatimi çekti. Zerre kadar aç olmamama rağmen sokak yemeklerine zaafım olduğundan, sokak yemekleri satıcılarının her ülkenin kültürünün vazgeçilmez bir parçası olarak desteklenmesi gerektiğine inandığımdan, gittim bir tane aldım. Elvin’e yedirmeye ne olur ne olmaz cesaret edemedim ama annemle ben gayet leziz bulduk çöp şiş dürümü, midemiz de sağ salim atlattı bu badireyi 😉

IMG_20150109_160010

Niswa yolunda ayrıntı

Niswa kaleici

Niswa kaleiçi

Niswa’nın kale içinde, ufak tefek geleneksel dükkanların arasında dolaşmak çok keyifli gerçekten. Daracık sokaklarda dolaştıkça insan, Niswa’nın Umman’ın ilk başkenti, sanat, kültür, gelişmiş tarım ve ticaret merkezi olduğunun izlerini halen görebiliyor.

IMG_20150109_164840

Niswa carsisi

Niswa çarşısı

Burada da tıpkı Matrah’ın çarşısında olduğu gibi esnaf turiste askıntı olmuyor ve halen otantik havayı koklayabiliyorsunuz, özellikle yiyecek pazarları bölümünde.

Niswa yiyecek pazarlarindan görüntüler

Niswa yiyecek pazarlarindan görüntüler

Niswa yiyecek pazarlarindan görüntüler

Niswa yiyecek pazarlarindan görüntüler

Niswa’nın çok güzel de camiileri varmış, en ünlülerinden Jama Camii zamanında etkin bir eğitim ve kültür merkezi rolü de üstlenmiş. Maalesef biz yine saatini tutturamadık, ziyaret saati sadece öğlene kadarmiş göremedik içini.

Jama Camii girisi

Jama Camii girişi

Niswa sakinleri

Niswa sakinleri

Niswa’ya pek de doyamasak da ben illa Jibran kalesini görmek istiyorum diye tutturunca, hava kararmadan orada olabilmek için fazla oyalanmadan yine yola düştük. Gel gör ki Cuma sonrası tüm ahali merkeze aktığından felaket bir trafik vardı ve şehirden çıkışımız yarım saati bulunca Jibran’a vardığımızda yıldızlar seçiliyordu, ziyaret saati de tabii ki bitmişti.

Jibran Kalesi

Jibran Kalesi

Yine de bir fotoğraf çekelim diye indik ve Jibran’ın sakinleri bize bu macerada eşlik etti.

Jibran Kalesi sakinleri ile

Jibran Kalesi sakinleri ile

Muskat’a döndüğümüzde yorgun, mutlu ama açtık. Yine Hint mutfağını çok sevdiğim için ama daha da önemlisi ortamın otantik ve yemeklerin güzel olacağına dair elimde önceki Thai örnegine nazaran cok daha net kanıtlar olduğu için Mumtaz Mahal isimli Kuzey Hindistan yöresinin yemeklerinde uzmanlaşmış restorana gidelim dedim. Bir sebep de bu restoranın Umman’ın akşamları kalbinin attığı mekanlardan olan Qurum Park’ının tepesinde konuşlanması ve şahane bir manzaraya sahip olması. Gittik ki ne görelim restoran ana baba günü gibi. Bu arada herkesler pür şıktı, biz ise tüm gün gezdiğimiz kılıklar içinde terli ve paspaldık! Muhtemelen kılığımıza bakıp yer yok dediler tühlendik. Elvin’in uyku saati de geliyor 1 saate nereyi bulacağız da yemek yiyeceğiz, bari paket yaptırabilir miyiz soralım dedik. Elvin’le geri döndüm, küçük çocuğu gören kapıdaki adam yumuşadı, ‘manzaralı olsun diye tutturmazsanız, 10 dakikaya iç tarafta bir masam boşalıyor’ dedi, biz de mest olduk tabii! Bu arada bir önceki yazımda bahsettiğim üzere Umman’da otellerin restoran ve barları hariç sayılı işletmede alkol servis edilebiliyor ve bu Hint restoranı onlardan biri. Ona rağmen yine yerel halk ile yabancı turist ve expatler ahenk içinde yemeklerini birlikte yiyorlardı. Yerel halk iykk orada kafirler içki tüketiyor, ben gitmem demediği gibi içen kesim de diğerlerine gayet saygılı idi. Valla İslam dini egemen yaşam tarzına sempatiniz artsın istiyorsanız Umman’a gidin bence.

Bu sefer bingo! Yemekler çok başarılı idi, parmaklarımızı yedik neredeyse. Sunumlar da bir o kadar şıktı. Mumtaz Mahal iyi bir adres Muskat’ta, kesin bilgi yayalım!

2 Kadın ve 1 Terrible 2 için Umman Macerası’nın Sonu

Birlikte 5 güzel gün geçirdik Umman’da şimdiye dek. Son günümüzü kısaca anlatayım, sonra da hep beraber denize nazır nargile eşliğinde Umman’ın bana düşündürdüklerini konuşalım son olarak.

Umman’a sözde Ocak ayında deniz güneş kuma doyabilelim diye gitmiştik ama 5 gün oradan oraya koşturduğumuzdan gezme amaçlı burnumuzun dibindeki güzelim plaja bile akşam 6’dan önce inememiştik. Hal böyle olunca son kalan saatlerimizde, gördüğümüz en güzel plajlar sıralamasında rahatlıkla ilk 5’i zorlayacak sahillerin hakkını verelim istedik. Yine akıllanmayıp ilk başta Shangri—la otelin plajına gitmeyi düşündük. 15 euro kadar bir ücret karşılığı tüm gün tüm tesisten yararlanabildiğiniz gibi açık büfe yeyip içebiliyormuşsunuz. Ama apartmanı öğleden sonra teslim etmemiz gerektiginden, halen ziyaret saatini denk getirip göremediğimiz Sultan Quaboos’un camiisini görme ümidimiz olduğundan, ben son kez Marina Cafe’de nargile içeceğim diye tutturduğumdan yine 30-40 km git gel yapıp zaman kaybetmek yerine, burnumuzun dibindeki halk plajına gidip tüm gün tembellik ettik sonunda.

Sahildeyiiiz!

Sahildeyiiiz!

İyi ki öyle yapmışız, bu sayede geçenlerdeki EXPO ziyaretim sırasında öğrendiğim, ülkenin geleneksel değerlerinden biri sayılan Umman’a özgü balık avı stiline birebir şahit olmuş olduk, ilginç bir tecrübe oldu.

IMG_20150110_122817

Umman usulü balik avi gercegi ve temsili (Expo2015)

Umman usulü balık avı gerçeği ve temsili (Expo2015)

Akşam valizleri hazırla arabayı yükle derken yemek saati geldi. Böylelikle Umman’da son gurme durağımız olan, birkaç kişi tarafından tavsiye edilen Kargeen Cafe’yi de gitmeden aradan çıkartmış olduk. Yerini bulmanın oldukça zor olması sizi yıldırmasın, karşılığında gayet huzurlu bir bahçede süper mangal ve türevi yemekler, yıldızların altında hoş sohbet muhabbet bekliyor sizi. Bu arada porsiyonlar devasa, gözünüz dönmesin ısmarlarken, sunumlar çok güzel. Yerel halktan gelen istek üzerine bir de pizza bölümü açmışlar, biz İtalya’da değiliz yav diye denemedik, yerel lezzetleri tattık ama pizzaların görüntüsü gayet iştah kabartan cinstendi, ilgilisine duyurulur.

Kargeen Cafe'de mangal keyfi

Kargeen Cafe’de mangal keyfi

Bu güzel yemeğin üzerine, sabah erken olan ziyaret saatini bir türlü denk getirip de gidemediğimiz camiinin bari gece görüntüsünü arabadan da olsa görelim diye Sultan Quaboos’un Camii’ne gittik. Bu sosyal projeyi Elvin’i gece uçağında uyutmak adlı stratejik çalışma ile birleştirdik, keza yemek üstü camii yolunda arabada uyuyakalırsa hiç uyandırmadan uçağa bindirebilirdik belki kimbilir?! Ve bir bingo daha! Gelirken ki hiçbir çarşı kuralına uymayan evdeki hesaplar bu sefer tıkır tıkır işledi, bizim gezgin iki yaş canavarı dönüş uçağında mışıl mışıl uyuyaraktan bana güzel bir kıyak çekti 🙂

Sultan Quaboos Camii'nin gece görüntüsü

Sultan Quaboos Camii’nin gece görüntüsü

Yorgun mini gezgin

Yorgun mini gezgin

Şimdi son söz için o öğleden sonra Marina Cafe’ye geri dönelim. Tabii ki denize nazır kavunlu nargilemi fokurdatırken, Umman’dan bende kalanları düşündüm kafamda. Birincisi, ben buraya bir daha gelirim hissi ki bu benim gibi her seyahatte değişik yerler görmek isteyen biri için ilginç bir gelişme. Bu hissin sebebi sadece 5 günde ülkenin her tarafını gezemediğimiz için, o gidemediğim Salalah´i görmek, yüzemediğim vahalarında yüzmek için değil. Daha da önemlisi bana gayet huzurlu, medeni gelen bu hayatı rölantiye almış ülkenin insanlarını daha yakından tanıyabilmek için. Hem küçük çocukla olduğumuzdan hem zaman kısıtlı olduğundan öyle çok yerel halka karışamadık bu sefer.

Expo Milano 2015´te Umman Pavilyonu

Expo Milano 2015’te Umman Pavilyonu

Acaba bizi bu çok etkileyen “ılımlı İslam”, tam tolerans modelini gerçekten öyle olması gerektiğine inandıkları için mi yaşıyorlar yoksa bu onlara giydirilen bir giysi mi? Mesela üniversite çağında bir Ummanlı ne bekler yaşamdan, ne yer ne içer, nerelere seyahat etmek ister? Ummanlı kadınlar bir yandan gayet özgür bir görüntü çizerken diğer yandan nasıl bir toplumsal rol üstlenmek durumunda kalıyorlar? Bu ve bunun gibi pek çok aklıma takılan sorunun cevabını aramak için tekrar gideceğim bir gün Umman’a! Bir de Marina ya da Kargeen Cafe’de bir daha nargile içmek için tabii ki 🙂

Son sözüm ise blog sahibi sevgili Şilan’a. Yaşanan güzellikler paylaştıkça artar felsefesinde bir insan olarak bu güne kadar nice seyahat anımı  kitlelerle (!) paylaşmak istediysem de üşengeçliğimden eyleme geçememiştim. Beni gaza getirerek ve lojistik destek sağlayarak bu isteğimi mümkün kılan Şilan’a hepinizin huzurunda çok teşekkür ediyorum. Kendisine verdiğim sözden dönmemek için söylenerek başladığım yazı dizisi, zaman içinde yoğun iş ve ev tempom arasında kaçıp sığınabildiğim huzurlu bir vahaya dönüştü benim için. Sizlerle en azından Türk gezginler tarafından çok da keşfedilmemiş bu ülkede biriktirdiğim anılarımı paylaşırken, orada şahit olduğum güzellikleri tekrar tekrar hatırlayıp mutlu oldum, ne kadar şanslı bir insan olduğuma şükrettim durdum.

Umarım yazı dizisini okuyanlarınız buradan ilham alarak, pek de ayağa düşmeden bu özgün, huzurlu ülkeyi keşfe çıkar, dönüşünde anılarını hepimizle paylaşır. O  zamana kadar sağlıcakla kalın, gezmeyi, keşfetmeyi ve bunları sevdiklerinizle paylaşmayı ihmal etmeyin!

Funda Çelikel Esser

Twitter: @fundaesser

Umman Notları 4: Biraz Doğa Biraz Kültür – Wadi Shab ve Muscat Opera House

Standard

Konuk Yazar: Funda Çelikel Esser

Sevgili Seyahat Günlükleri okurları,

Uzun bir aradan sonra yine beraberiz. Hadi itiraf edin, gözünüz yollarda kaldı niye yazmıyor Umman Notları‘nın devamını diye ama mazeretim vardı, seferiydim ben! Yazı dizisinin gecikme sebebi olan geziyi de umarım zaman olur da sizlerle paylaşırım ama ondan önce kaldığımız yerden devam edelim ve rotamızı ünlü vaha Wadi Shab’a çevirelim.

Wadi Shab’a Muskat’tan araba ile yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Yol boyu sol yanımızda irili ufaklı köyler sağ yanımızda boz renkli dağlar eşlik etti bize. Arada fena manzaralar olmasa da büyük bir lojistik planlama sonucu araba yolculuğunu Elvin’in öğlen uykusu saatine getirdiğimizden durup da bir fotoğraf çekemedik, onu uyandırmayalım diye. Çocuklu gezginler ne demek istediğimi anlayacaktır 🙂

Bu arada ilk gün konuştuğumuzda, ev sahibimiz Dominika bize çok yerinde olduğunu bizzat test edip onayladığımız bir akıl vermişti, ben de sizinle unutmadan paylaşayım. Muskat yeme içme olanakları anlamında her bütçeye uyan alternatif sunarken, bu görüntü şehrin dışına çıktığınızda anında değişiyor. Hani pek çok diğer ülkede olduğu gibi,  nasılsa altımızda araba var, en kötü dururuz bir benzinlikte, alırız marketinden iki sandviç gibi bir durum pek yok Umman’da. ‘Muskat dışında yanınızda kumanyanız yoksa kuvvetli ihtimal açsınız, yanınızda çocuk da var, tedarikli  yola çıkın’ demişti Dominika. Biz de vardır kızcağızın bir bildiği diye ne zaman Muskat dışına çıksak meyvemizi, sandviçlerimizi evde hazırlayıp aldık yanımıza ki iyi ki öyle yapmışız. Gerçekten de bir sonraki yazımda anlatacağım Nizwa´daki istisna hariç sokak yemeği satıcısı, bakkal, market, şu bu görmedik başkent dışında.

Wadi Shab’a vardığımızı anlamamız için bayağı bir uğraşmamız gerekti zira bomboş bol şeritli bir otobandan Tiwi istikametine doğru 170 km kadar gidip bir anda otoban köprüsü altında enteresan bir park yerimsi yerde durduk, Gps’imizin buyruğu üzerine!

Wadi Shab'a beklenmedik giriş

Wadi Shab’a beklenmedik giriş

Sağa baktık sola baktık, ne vaha var ne de resimlerini gördüğüm buz gibi berrak doğal su havuzları! Derme çatma bir kayık önümüzde, az ötede bir umumi tuvalet ve de Elvin in ‘annee Ali Baba’nın çiftliğiiii’ diye yırtınmasına vesil 3-5 tavuk arka fonda. Bu mudur wadi budur derken uzaktan gelen teknemsi bir şey keşfettim. Aynı anda bir de turist otobüsü mekana yanaşıp yanımıza park edince, eh demek ki cidden burası aradığımız yer hadi arabadan inelim dedim.

Vaha göreniniz parmak kaldırsın!

Vaha göreniniz parmak kaldırsın!

Bizi hala neyin beklediğini pek bilmeden yanaşan teknedeki adamlara Wadi Shab’ı aradığımızı anlattım, onlar da binin tekneye dediler. Geçiş için sanırsam kişi başı 2 real gibi bir para istediler. Hatta yanımızdaki İngiliz, belli ki orada yaşıyor, ‘turist sezonu diye fiyatı abartmışsınız, sizi şikayet edeceğim, turizm bakanlığındaki bilmemkim benim dostum’ diye bayağı söylenerek bindi. Bu arada turist otobüsü dediğimden pek de klasik turiste benzemeyen bir sürü yağız delikanlı inerek arkamızdan tekne sırasına girdi!

Tekne dediysem, ahşap kalaslar birbirlerine tutturulmuş üzerine bir branda gerilmiş bir sal, lüks bir şey hayal etmeyin. Ama Elvin çok eğlendi bu 10 dakikalık “teknemsi” geçişi sırasında, bense çocuk bu heyecanla zıplarsa suya can yelekleri de yoktur bunların diye vesvese yaparaktan ona hakim olmaya çalıştım 🙂

Teknemside asıl Wadi'ye doğru yol alırken

Teknemside asıl Wadi’ye doğru yol alırken

Karşıya geçince adam ‘hadi inin’ dedi ama hala görünürde ne palmiyeler ne de soğuk su havuzları! ‘Hani ya wadi?’dedim adama, ‘ohooo wadi yürrü ilerde’ dedi gitti!

İşte orada, o an gerçekler tüm acısıyla geldi yüzüme bir tokat attı sayın okur. Sen misin, hah ne var küçük çocukla da her yere girer çıkarım, oradan oraya gezerim diye ahkam kesen, al sana. Öğlenin saat 1’inde, 30 küsür derece sıcakta, 14 kilo kadar ve 15 dakikadan fazla yürümeyi reddeden, o 15 dakikada da gidilmesi gereken istikamet hak getire kendi nereye isterse oraya doğru yürüyen bir çocukla pusetsiz başbaşa kalmıştık ve ben ne idüğü belirsiz bir mesafede olan Wadi Shab’ı görmek istiyordum. Hoş, getirmeyi düşünsek bile, yol pusetle gidilebilecek bir yol değildi. Ki kaç km yürünmesi gerektiği, yolun sonrasının nasıl olduğu konusunda da kimsenin kesin bilgisi yoktu!

Yürüyoruz ama acaba nereye kadar ?

Yürüyoruz ama acaba nereye kadar ?

Yürüyoruz ama acaba nereye kadar ?

Yürüyoruz ama acaba nereye kadar ?

Ölmek var dönmek yok, yürüyebildiğimiz yere kadar gidelim diye kendimizi sakinleştirerek, Elvin’i ise kuşlar böcekler bak ilerde soğuk sularda yüzeceksin diye motive ederek biraz yol alabildik. Gerçekten de inanılması güç bir şekilde bir anda yemyeşil palmiyeler ve muz ağaçları beliriverdi o çirkin boz dağlar toprak yollar arasında. Tabii Elvin sağolsun karınca hızı ile gidebildiğimizden bizden sonraki tekneye binmiş yağız delikanlı kafilesi bize yetişti. Baktım ki bunlar aralarında Arapça konuşuyor, tipleri de önceden de dikkatimi çektiği üzere hiç mi hiç Avrupalı turiste benzemiyor, kesin bunlar buralı diye hükmettim. Sordum bir tanesine, ‘şey pardon bu wadi daha ne kadar uzakta, yolu nasıldır?’ diye. Meğer kafile Kuveytli bir futbol takımının oyuncuları imiş, onlar da takımca kampa tatile gelmişler. Bilmem 3-5 km vardır herhalde dedi. ‘Babam ne yaptın, biz bari geri dönelim, ben 5 km bu canavarla nasıl yürüyeyim’ diye yakınınca pek yardımsever delikanlı ‘istersen ben taşırım’ der demez bizim dünden razı paşa Elvin onun omuzlarına kuruldu! Sağolsun var olsun ismini bile müteşekkirlikten sormayı unuttuğum delikanlı sayesinde bizimki tüm manzaraya tepeden hakim olmanın mutluluğu ile mest, biz ondan da daha mest yarım saat kadar yürüdük. Yavaş yavaş sağlı sollu serin su kaynakları belirmeye başladı ama asıl büyük havuzlardan ve de bir de şelaleden bahsedip duruyordu herkes.

Derken karşıdan gelen bir İngiliz çift gördüm, tamam bunlar kesin bilgi kaynağı diye düşünerek şelaleye gidip gitmediklerini, yolun nasıl olduğunu sordum. Daha bir yarım saat kadar var, sonra çok engebeli bir yerden aşağı iniyorsun, orada demezler mi! Hadi yardımsever Kuveytliyi bulduk, oraya kadar taşıttık, e bir de bunun dönüşü var, ya bunlar tüm gün orada kalmak isterlerse, mangal yakar rakı içerlerse(!), onları mı bekleyeceğiz hadi bizi geri taşı diye?!

Doğal su havuzları ve şoparan Elvin

Doğal su havuzları

Doğal su havuzları ve şoparan Elvin

Doğal su havuzları ve şoparan Elvin

Doluya koydum olmadı, boşa koydum durmadı, derken Elvin de suları görüp kızgın kumlardan soğuk sulara atlayacağım annieee diye tutturunca Kuveytliye binlerce teşekkür ettim, gruptan ayrılıp oradaki ufak bir havuza daldık. Elvin suda şoparırken ben manzaraya karşı sandviçimi yiyip içlendim. Annem az daha gitti ama o da sonra tek başıma dönüşü bulmaz, kaybolursam diye pes edip döndü.

Kısacası Wadi Shab’ın en can alıcı noktasını göremedik ama gördüğümüz manzaralar bile bize yetti, ki Elvin sularda oyalanıp çok eğlendi. Dönüşte teknede, biri 5 biri 3 yaşında iki çocuklu bir çiftin yolun sonuna kadar gittiğini ve o güzel  soğuk su havuzunda dönüşümlü yüzdüklerini duyunca epey hayıflansam da iş işten geçmişti. Bir dahaki sefere diyor, sizi vahanın bazı fotolarıyla başbaşa bırakıyorum.

Wadi Shab'ın yeşili

Wadi Shab’ın yeşili

IMG_20150108_144531

Wadi Shab’ın yeşili

Bu arada yine Dominika’nın tavsiye ettiği yolumuz üzerinde olan Sink Holeu da Elvin’le gitmenin bir anlamı olmaz diye eledik, zira kendisi içine yine buz gibi berrak sular birikmiş birkac yüz doğal (ve kaygan 🙂 ) basamaktan inilerek ulaşılan bir doğal obrukmuş. Eger siz gider de yüzerseniz orada lütfen benim için de tadını çıkartın!

Bu sebeplerden dolayı gezimiz beklediğimizden erken bitince, hadi bari tekrar Matrah’a uğrayalım da dün vakitsizlikten göremediğimiz Sultan Quaboos’un Al Aalm Sarayı’nı görelim dedik.

Al Aalm Sarayı

Al Aalm Sarayı

Saray 16. yüzyılda Portekizliler tarafından inşa edilmiş muazzam iki eski kalenin orta yerine konuşlanmış, Quaboos’un artık aşina olduğumuz rafine ama gayet oriyentalist mimari zevkini yansıtan bir binadan ve de muhteşem bir bahçeden oluşuyor. Çok güzel deniz manzarası da varmış sultanın yalancısıyız 🙂 İçi ziyaret edilemese de muazzam lüks olduğu söyleniyor. Bahçesini görmek özellikle de güneş batarken çok keyifli. İki saattir arabada oturmaktan imanı gevremiş Elvin trafiğe kapalı mermer yollarda koşup oynayıp deşarj olurken ben de bolca fotoğraf çekebildim, mutluyum gururluyum 🙂 Saray’ın yanında bir de hoş bir camii var, tam akşam namazı saati olduğundan içini ziyaret edemedik maalesef.

Al Aalm Sarayı'nın günbatımında bahçesi

Al Aalm Sarayı’nın günbatımında bahçesi

Al Aalm Sarayı'nın günbatımında bahçesi

Al Aalm Sarayı’nın günbatımında bahçesi

Kendimle randevu: Muscat Opera House’da bir gece

Sarayda güneşi batırıp apar topar eve döndük. Ben acele bir duş alıp valizimde itina ile getirdiğim şık şıkırdım elbisemi ve topuklu ayakkabılarımı geçirdim, biraz makyaj bile yaptım! Neden mi? Bu akşam kendimle randevum var, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en yeni opera binasında Melody Gardot dinleyip sonra da kendimle başbaşa romantik bir yemek yiyeceğiz 🙂

Şaka bir yana taa Brüksellerden Muskat’a kokteyl elbisesi ve topuklu ayakkabı getirmemin sebebi, daha önce orada operaya gitmiş arkadaşımın kıyafet konusunda çok titiz olduklarını, öyle şortlu sandallı kotlu paspalları biletli olsalar da almadıklarını söylemesi idi. Bileti internetten alırken de internet operatörünün sorduğu soru üzerine Muscat Opera House’un kılık kıyafet kurallarına uyum sağlamayı kabul etmiştim ama yoğunluktan bu kuralların tam da ne olduğuna bakmamış, şık olmak olsa gerek diye yorumlamıştım.

Muscat Opera House fuayesi

Muscat Opera House fuayesi

Geç de kaldığımdan panik halinde arabayı park ettim, kırmızı halının üstünden bir prenses edası ile Opera House’a daldım. Bu arada ahşap ve beyaz mermerin müthiş ahengini yansıtan binanın gece ışıklandırılmış görüntüsü görmeye değer, operaya gitmeyecekseniz bile. Prenses ben, ay insanlar da cidden ne şıkmış diye ağzımı ayırmış bakına bakına içeri girmeye çalışırken bir görevli ‘pardon bağyan, eteğiniz çok kısa, giremezsiniz içeri’ demez mi!!!

İşte üşengeçliğin tembelliğin bedeli. Meğer kıyafet tüzüğü deyip durdukları şey bir tek abiye, şık olmak değil aynı zamanda diz altı giymekmiş! Ay yapmayın etmeyin, taa uzak yollardan geldim, çocuğumu anamla bıraktım, bu gece benim gecem diye adama duygu sömürüsü yapmaya hazırlanırken, benden atak çıkıp ‘ama çabuk, daha 10 dakikanız var, gidin lobide cübbe versinler size bir tane, kimliğiniz karşılığı’ dedi.

Iyk o pis çirkin cübbeyi giyeceğim çaresizlikten derken lobide bir başka görevli gayet hijyenik ve ipekimsi bir kumaştan yapılmış çok hoş bir cübbe verdi. Elbiseme de uydu hani 😀

Cübbem yakışmış değil mi :-) ?

Cübbem yakışmış değil mi 🙂 ?

Sonunda içerideydim ve daha önceki yazımda bahsettiğim gibi yine burada da expat turist Ummanlı ahenk içinde bir kalabalık gördüm. Tesettürlü bayanlar öyle bir şıktı ki dudağım uçukladı, madem kapanacaksın böyle kapan kardeşim! Neyse.

Muscat Opera House’un içi gerçekten de insanı bir 1001 gece masalında hissettiriyor. Yine o rafine ama doğulu mimari tarz beni büyüledi. Quaboos’un sanat aşkını, küçücük ülkeye 1000 küsür kişilik opera binası yapmasını (düşününki Umman’dan daha bile zengin Körfez ülkelerinde başka opera binası yok, Ortadoğu’da Kahire ve Lübnan hariç hiçbir ülkede yok ve 15 milyonluk İstanbul’da bu boyutta bir opera binası yok!), insanların da güzel güzel gelmelerini takdir ettim.

Muscat Opera House iç mekanlar

Muscat Opera House iç mekanlar

Muscat Opera House iç mekanlar

Muscat Opera House iç mekanlar

Konser de gayet başarılı idi, zaten akustik tekniği çok gelişmişmiş binanın. Yalan yok, Melody’yi daha önce pek dinlememiştim ve sahne performansı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sadece Opera House’da konser veriyor diye gitmiştim, binayı kullanımda görmek için ama artık kendisinin de bir fanı oldum! Bu arada ilgilenen için, bilete 100 euroya yakın para verdim ama yerim ilk balkonda çok iyiydi. Sanırsam 25 eurodan başlıyordu en ucuz biletler. Bütçenizin elverdiği herhangi bir kategoriden bilet alıp Muskat’ın Operası’nda bir performans izlemenizi şiddetle öneririm, eğer orada olduğunuz tarihlerde bir gösteri denk gelirse.

Muscat Opera House'dan ayrıntı

Muscat Opera House’dan ayrıntı

İlginç olan konserin erken başlayıp (7 buçukta) hiç ara vermeden bitmesiydi. Eh saat 9 gibi dışardaydık. Bari biraz dolaşayım operanın çevresinde dedim çünkü bina aslında büyük bir kompleks ve galerilerinde bir şık hediyelik eşya mağazası, bir kocaman AVM, bayağı da restoran var. Restoranları görünce acıktığımı fark ettim ve bir tanesine daldım, dalmamla geri mi kaçsam burası beni aşar diye düşünmem bir oldu cünkü gayet otantik ama lüks göründü her şey gözüme. İş işten geçmişti, bana 32 dişiyle gülümseyip rezervasyonum kimin üzerine diye soran kıza ‘şey rezervasyonum da yok tek başımayım’ dedim, sonra kendi kendime ‘sen bu geceyi, bu yemeği hak ettin, ne gitmesi atla deve değil ya keyfine bak’ dedim! Kızcağız şefine danışmaya gitti bana masa verip veremeyeceğine dair, halbuki pek çok masa boştu, sanırsam karizmayı çizdirmemek için rezervasyonsuz kimseyi kabul etmiyorlar ama tek bir bayan görünce yumuşadılar.

Al Angham Restoran geleneksel Umman mutfağını şık bir şekilde sunan gayet gusto bir mekan. Alkol Umman’daki pek çok restoranda olduğu gibi burada da yok ama billur kadehlerde sunulan birbirinden güzel taze meyve suları ortamı kurtarıyor. Ben nar suyu içtim, kırmızı şarabı aratmadı o ortamda! Ayrıca gül suyu ve safranlı pilav, deve sütünden dondurma gibi Umman’ın unutulmaya yüz tutmuş geleneksel lezzetlerini canlı tutmaya çalışan bir yer. Servis muhteşem, resmen sultan gibi hissettiriyorlar. Fiyatlar yüksek ama eğer kutlanacak bir şeyiniz varsa ya da benim gibi bir gecelik kendimi şımartayım derseniz kesinlikle tavsiye ediyorum bu Opera House’daki konser üzerine Al Angham yemeği programını.

Al Angham Restoran'da kendimle akşam yemeği

Al Angham Restoran’da kendimle akşam yemeği

Al Angham Restoran'da kendimle akşam yemeği

Al Angham Restoran’da kendimle akşam yemeği

IMG_20150108_221958

Al Angham Restoran’da kendimle akşam yemeği

Pazar kahvaltısı out Cuma brunch in

İyi güzel diyorsun da bu bizi aşar derseniz, kelepir versiyonunu istiyorsanız bu programın, onu da ertesi gün denedik. Opera House gündüz 8 buçuk ile 10 buçuk arası ziyaret edilebiliyor, rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz ve ücretsiz. Ben felekten gece çalarken çocuk bakıcılığına zorunlu soyunmuş annem de bu güzel binayı görsün istediğimden ertesi gün de kahvaltı bile etmeden sabah yola koyulup üçümüz geldik.

Muscat Opera House gündüz görüntüsü

Muscat Opera House gündüz görüntüsü

Annem operayı gezdi, biz Elvin’le dışarı avlusunda top koşturduk 🙂

Thomas Müller Jr. Muscat Opera House'da antremanda :-)

Thomas Müller Jr. Muscat Opera House’da antremanda 🙂

Ardından yine aynı kompleksteki AVM’ye gittik ve Cuma sebebi ile tüm dükkanların kapalı olduğu, haliyle huzur dolu olan AVM’de (AVMleri sevmem hatta nefret ediyor bile olabilirim, birkaç istisna hariç, onları da bir başka yazıda anlatırım artık) More Cafe’de güzel bir brunch yaptık. Malum Arapların haftasonu Cuma, o zaman ne diyoruz: Pazar kahvaltısı out, Cuma brunch in! Tabii brunch kültürü ve menüsü Amerika’dan ithal, o açıdan çok otantik değildi ama Cuma brunch’ı turistlerden çok orada yaşayan expatların aktivitesi olduğundan,  ortama karışmak hoşumuza gitti. Dikkatimi çeken expat ailelerin ortalamada 3 çocuk sahibi olmaları idi; günümüz dünya insanı kategorisinin geleneksel sorunu: eşlerden biri Allah’ın unuttuğu yerde güzel bir iş fırsatı yakalıyor, diğeri işi gücü bırakıp onu takip ediyor, eh ne yapsın orada ekmek elden su gölden, bakıcı ucuz ve bol ürüyor da ürüyor! Herneyse More Cafe’nin ortamı, servisi, pofuduk Amerikan tipi böğürtlenli krepleri çok hoşumuza gitti ve kişi başı 10-15 euro gibi bir hesap verdik bir ton yiyip içmeye, çocuk için de bir sürü atraksiyonları var. Güzel bir opera binası turu üzerine Cuma brunchı olmasa da bir çay kahve ya da öğlen yemeğine önerilir.

More Cafe'de Brunch

More Cafe’de Brunch

Bir sonraki bölümde bizce Umman’ın en güzeli Nizwa geliyor, bizi izlemeye devam edin!

Funda Çelikel Esser

Twitter: @fundaesser