Tag Archives: İskoçya

İskoçya 3: Highlands – Inverness – Loch Ness- Loch Lomond

Standard

Konuk Yazar: Ceren Aydın Topkaya

Herkese merhaba,

Edinburgh’da ve civarında 3 gün geçirdikten sonra Highlands bölgesine ve Inverness’a doğru yola çıktık.

Edinburgh yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Kuzeye doğru giderken geçtiğimiz meşhur Forth Rail Köprüsü

Kuzeye doğru giderken geçtiğimiz meşhur Forth Rail Köprüsü

Inverness ve Highlands bölgelerine Edinburgh üzerinden turlarla da gidebilirsiniz, ki vaktiniz varsa ama arabanız yoksa turla ya da trenle vs gidin araba kiralamaktansa derim ben. Edinburgh’un turistik bölgelerinde Highland tours yazılarını ve broşürlerini hep göreceksiniz zaten de ben de bir iki tanesini burada paylaşayım:

www.timberbushtours.com

http://www.goscotlandtours.com/inverness-tours-experience/highland-whisky-tour.html#tour-description

Yolumuzun üzerinde Perth kasabası vardı, burada küçük bir mola verdik, High Street ve St. John Street kısımlarını, nehir kıyısında yürüyüş yapılabilmesini sevdik. (Tay nehri – Bridge of Tay)

Mesela Salutation Hotel vardı, 1699’dan beri otelmiş.

Perth yakınında (Stirling) bir de William Wallace Monument varmış, biz atladık, meraklısı varsa gidebilir.

www.nationalwallacemonument.com

Perth

Perth

Yeni viski meraklıları olarak yolumuz üzerindeki Blair Athol Distillery’yi ve Dalwhinnie Distillary’yi de atlamadık tabi ki :)

Yeni viski meraklıları olarak yolumuz üzerindeki Blair Athol Distillery’yi ve Dalwhinnie Distillary’yi de atlamadık tabi ki 🙂

Yol üzerinde diğer durağımız da Highland Chocolate Center’dı (www.highlandchocolatier.com). Ne yazık ki çok pahalıydı burası da, anca bakıp bir iki tane de tattık.

Yol 4-5 saat sürüyor, biz de oyalana oyalana gittiğimizden Inverness’a varmamız neredeyse 4’ü buldu.

iskocya_3_4

İnverneness ve Highlands bölgesi ilk başta karışık gelebiliyor, ama haritaya detaylı bakınca anlaşılıyor, Inverness içinden geçen River Ness var, o denize dökülüyor. Nehrin diğer ucu da Loch Ness (Ness Gölü) oluyor, Loch Ness’in en alt noktası Fort Augustus kasabası, o kasaba da Loch Ness (uzun ince olan göl Loch Ness) ile Loch Oich arasındaki  nehrin birleşme noktası, ve Fort Augustus kasabasında nehir ile gölü birleştirmek için kanal yapmışlar. Ve civarda bir sürü göl daha var.

Biz Inverness’e gelir gelmez hemen Munlocy ve Avoch kasabalarını geçerek ulaştığınız Chanonry Point’e gittik.

Channonry Point

Channonry Point

Amacımız yunusları görmekti. Bu bölgede yunusları iki şekilde görebiliyorsunuz. Biri özel yapılmış yunus merkezlerini görerek (Dolphin and Seal Center – www.whales.org/scottishdolphincenter ) ya da bizim gibi doğal ortamlarında yani denizde görmeye çalışarak. Bir saate yakın bekledik ama şansımız yoktu, göremedik.

Inverness Kalesi

Inverness Kalesi

Inverness gezmesi kolay bir yer. Bir adet High Street, bir adet Bank Steet, bir adet kale, bir adet katedral, bir kaç adet de köprü ve Ness Nehri üzerinde yürüyüş, işte bu kadar. Ama çok güzel ve bakımlı bir şehir. Loch Ness ve civarına ulaşım kolaylığı için havaalanı da yapmışlar. Aslında çok da küçük değil, Highlands bölgesinin başkenti.

iskocya_3_7

High Street’te İskoç bandosunun gösterisine denk geldik- çok hoş oldu. Yemeğimizi Caledonian’da yedik (Caledonia Romalıların İskoçya’ya verdikleri ad) Bir şeyler içmeye de 1841 yılından kalma Gellions pub’a gittik. Canlı folk müziği yapan bir grup vardı, kemanlı, gitarlı, bayıldık. Bu arada denemek isteyen için İskoç birası Tennants. Gece de Ardconnel  Street üzerindeki Market Brae Guest House’da kaldık. O sokak hem merkezin bir paralel sokağı hem de bir sürü bed & breakfast alternatifi olduğu için tercih edilebilir.

iskocya_3_8

Güneşli bir Inverness sabahına uyanıp hemen göllerimizi ve meşhur Loch Ness canavarını görmeye koştuk ki önce yolda bu tatlı canavarı gördük 🙂

iskocya_3_9

Meşhur İskoç ineği – Şimdi efendim İskoçya’nın 5 milyon nüfusuna karşılık 10 milyon koyunu var. Zaten yün bu yüzden bu kadar yaygın. Ama bir de bu İskoç inekleri var. Her yerde göremiyorsunuz. Bizim sadece bir tane karşımıza çıktı misal. Ama görünce attığımız çığlıklar yüzündeki bu şaşkın ifadeyi doğurdu 🙂

Göle bir kez ulaştıktan sonra ister sağından ister solundan güneye, Fort Augustus kasabasına doğru gidebiliyorsunuz. Bir taraf, gölün sol tarafı yani, daha çok atraksiyonun olduğu, yolun daha iyice olduğu taraftı. Bir taraf da yolun daha bozuk olduğu ama manzaranın daha iyi olduğu taraftı. Biz atraksiyonlu tarafı tercih ettik.

Bu arada manzarada bol bol fotoğraf çekebilmeniz için göl kenarında yollara hep cepler yapmışlar.

Urkhart Kalesi – 500 yıllık bir kalenin kalıntıları – İçinde gezmek isterseniz 8.5 pouna niye olmasın?

Urkhart Kalesi – 500 yıllık bir kalenin kalıntıları – İçinde gezmek isterseniz 8.5 pounda niye olmasın?

Bu arada gölde tekne turları da var, Drumnachoit Otel önünden ya da Fort Augustus’tan 45 dakikalık tekne turları kalkıyor. 10-15 pound gibi bir rakamdı yanlış hatırlamıyorsam. Yine Drumnachoit Otel yanında Loch Ness Center ve Exhibition var, eğer Nessie meraklısıysanız. Bu Loch Ness canavarı hikayesi de bir pazarlama dehası değil mi? Tabi canavar bahane gezmek şahane ama gözlerimiz de hep bir gölde, ya görürsek 🙂 Oyuncaklar, kıyafetler derken iyi de bir alışveriş ve hediyelik malzemesi, diğer göllerden ayırıcı bir olay. Hatta Türkiye de Van Gölü canavarı ile bu olayı kopya etmeye çalışmıştı ama başaramamıştı.

Haa bu arada Loch Ness deyip geçmeyin, uzunluğu tam 40 kilometre, ve çok ama çok derin bir göl, o kadar derinmiş ki İngiltere’nin bütün göllerinin içindeki su miktarından daha çok su varmış bu gölde.

Fort Augustus’ta Boathouse Cafe’den Loch Ness manzarası – göl pürüzsüz, ufukta canavar falan yok.

Fort Augustus’ta Boathouse Cafe’den Loch Ness manzarası – göl pürüzsüz, ufukta canavar falan yok.

iskocya_3_12

Fort Augustus Kanalı – Lock diye geçiyor, nehir ile göl arasındaki kot farkını kademeli olarak suyun seviyesini yükseltip alçaltarak aşıyorlar, tekneler kontrollü geçiyorlar, ama bir saat kadar sürüyor bu 4-5 kilidi veya kanalı geçmeleri.

Bu kanal yanında irili ufaklı yerler var, ister chippie’nizi (fish and chips) alın çimlere oturup yiyin, ister publara oturun. Lock Inn fena değil gibiydi.

Yolumuza devam ederken Loch Oich yakınlarına gördüğümüz Mount Ben Nevis – 1344 metre- Britanya’nın en yüksek dağı

Yolumuza devam ederken Loch Oich yakınlarına gördüğümüz Mount Ben Nevis – 1344 metre- Britanya’nın en yüksek dağı

Fort William

Fort William

Loch Lomond

Loch Lomond

Bundan sona yolumuzu Glasgow çevre yoluna çevirdik ve daha güneye İngiltere Göller Bölgesine, Penruddock’a geçtik.

Benden şimdilik bu kadar.

Herkese iyi gezmeler..

Twitter: @cerenayayay

Instagram: gezcerengez

 

 

İskoçya 2: Edinburgh Çevresi – North Berwick – Glenkinche Distillery – The Kelpies

Standard

Konuk Yazar Ceren Aydın Topkaya

Herkese merhaba,

Edinburgh’da üçüncü günümüzde çevreyi gezmeye karar verdik. Pek bilinmeyen Mussleburgh, North Berwick, Haddington kasabalarını ziyaret ettik, Glenkinche Distillery’de viski yapımını öğrendik, en son da Falkirk’te meşhur The Kelpies at heykellerini görüp Edinburgh’a döndük.

Bir önceki yazı burada.

Sabah yola çıkmadan önce yapmak istediğimiz son bir şey vardı, o da İngiliz Kraliyet aliesinin (Lady Diana ve Kraliçe Elizabeth’in de kullandığı) meşhur yatı The Royal Yacht Brittania’yı görmek. Aslında Edinburgh deniz kenarında, ama old town ve new town denen merkezi bölgeler iç taraflarda, o yüzden denizi görmemiştik, bu sayede onu da görmüş olduk, gerçi burası limanın olduğu endüstriyel bir bölge, o yüzden pek aktivite yok.

The Royal Yacht Brittania

The Royal Yacht Brittania

Yata Ocean Terminal Shopping Center içinden geçerek giriyorsunuz, tam pazarlama dehası işte, bu sayede alışveriş merkezinde takılmanız da garanti oluyor. Biz yatın içine girmedik, sadece alışveriş merkezinin balkonuna çıkıp fotoğraf çektik. Giriş 14 pound.

www.royalyachtbrittania.co.uk

Biraz bizim Savarona’mıza benziyor, mütevazi ama çok klas bir yat. Arap şeyhlerinin veya sonradan görme Rus zenginlerinin yatlarıyla kıyaslanınca zevk parayla olmuyor lafını hatırlıyor insan.

Edinburgh’dan çıktıktan sonra Coastal Trail ya da Sotland Golf Trail denen yolu takip ettik, böylece sürekli deniz kenarından ve golf merkezlerinin içinden gitmiş olduk. İskoçya’da özellikle bu bölgede, ki bu bölgeye lowlands deniyor, bir sürü golf merkezi olduğunu da öğrenmiş olduk. Golf bizdeki gibi çok zengin sporu olarak da görülmüyor bu bölgede.

Aberlady Bay

Aberlady Bay

Golf Merkezleri - tek merak ettiğimiz yanlışlıkla denize uçan o kadar golf topuna ne olduğu.

Golf Merkezleri – tek merak ettiğimiz yanlışlıkla denize uçan o kadar golf topuna ne olduğu.

Norht Berwick kesinlikle güzel bir kasabaydı, turistik de sayılır, içinde çok güzel bir liman, 1100 yılından kalma eski bir kilise ve Quality Street denen, bir sürü güzel restoranın olduğu bir sokak vardı. Biz Ship Inn restoranda öğle yemeğimizi yedik, ve kesinlikle lezzetliydi, ayrıca istakoz da pişiriyorlardı. Ben deniz ürünü yemiyorum ama benim dışımdakiler fish and chips yemekten baymışlardı, onlar için hoş bir alternatif oldu 🙂

North Berwick

North Berwick

North Berwick’de 1100 yılından kalma kilise

North Berwick’de 1100 yılından kalma kilise

Sonraki durağımız Sattire Trail üzerinde, Haddington kasabası yakınındaki Glenkinchie Distillery’ydi. Aslında Edinburgh merkezden 40-45 dakika mesafede, ve şehir merkezinden tur yapıyorlar, ama o turla geldiğinizde ulaşım + viski yapımını öğrenmek + 2 adet viski tadımı 20 pound, biz arabayla kendimiz gidince viski yapımını öğrenmek + 2 adet viski tadımı 6 pounda geldi, tek problem alkollü olmak olabilir, ciddi viski içmeyi planlıyorsanız, ama bizim denediklerimiz tadımlıktı, bu yüzden hiç sorun yaşamadık.

www.discovering-distilleries.com/glenkinchie

Bir de bu viski merkezinin bir özelliği de Discovering Distilleries denen, İskoçya’nın değişik bölgelerine yayılmış 12 adet merkezden biri olması. Bu merkezler hem birbirlerinin viskilerini satıyorlar, hem de tura katıldığınızda size viski pasaportu diye bir şey veriyorlar, ve bu pasaportu bir kez alınca diğer merkezlerde ücretsiz tadım yapabiliyorsunuz. Pasaportunuza gittiğiniz viski disttilery’lerde damga vuruyorlar, eğer 12’sine birden gitmeyi başarırsanız pasaportu gönderiyorsunuz, size bir hediye veriyorlar. Biz bunu bilmeden gitmiştik, oraya gittiğimizde öğrenince hoş bir sürpriz oldu. Hepine gidemedik tabi ama Inverness yolunda üç tanesine daha uğradık 🙂

ised_2_6

Viski yapılan yerde güvenlik sebebiyle fotoğraf çektirmiyorlar, burası ise depoları. Her bir fıçıda yaklaşık 250 kg viski varmış, buradaki toplam viskinin fiyatını söyleyince rehberimiz dudağımız uçukladı tahmin edersiniz. Ama viski almadık, çünkü hem hiç birimiz acayip viski sevdalıları değildik, hem de fiyatlar uygun değildi açıkçası.

İskoçya’da yapılan viskinin büyük çoğunluğu Amerika’dakinin aksine single malt whiskey oluyormuş, ve yine Amerika’dakinin aksine İskoçlar fıçıları bir defa değil tekrar tekrar kullanırlarmış, viski tadının çoğunu fıçının yapıldığı ağaçtan alıyor, Amerikalılar bir kez kullanıp bize satıyorlar dedi rehberimiz. Bakış açısı farkı enteresan. Bu arada viskinin a’dan z’ye hazırlanması minimum 3-4 hafta.

ised_2_7

Size dilimin döndüğünce viskinin nasıl yapıldığını da anlatmaya çalışayım. Viski üç ana malzemeden üretiliyor: Su – yeast denen maya ve barley denen arpa.

İskoçya’da yaklaşık 100 adet irili ufaklı viski üretim yeri var ve bunun sebebi İskoçya’nın suyunun kalitesi. Ben Bursa’lıyım, Erikli suyu Bursa’dandır belki bilirsiniz, İskoçya’da çeşmeden resmen Erikli suyu kalitesinde su içiyorsunuz, sularının kalitesi müthiş, ve bu da birebir viski kalitesini etkiliyormuş.

Önce arpa iki gün kurutuluyor, sonra buna isli bir tad almak isterlerse peat dedikleri bir tür kömür ile is (smoke) ekliyorlar, sonra bunu öğütüyorlar, sonra su ile eritiyorlar, tam şekerlenmeden enzim sürecini bitiriyorlar. Sonra 60-100 saat arası bir fermantasyon süreci oluyor, sonra da distilletion süreci oluyor, buna bir kettle gibi örneğini verdiler, viskinin %40’ı kalıyor, gerisi uçuyor.

İskoçya’nın bölgelerine gore farklı viskiler üretiliyor, mesela daha dumanlı, ya da daha meyvalı gibi.

İskoçya’nın bölgelerine gore farklı viskiler üretiliyor, mesela daha dumanlı, ya da daha meyvalı gibi.

Viskide bakılacaklar da rengi, bardaktaki hareketi, kokusu ve tadı diye özetlenebilir. Bu arada ilk viskisini meraktan 18 yaşında içen ve hiç sevmeyen biri olarak diyebilirim ki hala bayılmıyorum, ama gerçekten yıllarca bekledikten sonra içimi çok yumuşak olabiliyor, kaliteli viski fark ediyor. (size 12 yıllık viskiyi denetiyorlar.)

Gelelim bu muhteşem at heykellerine, yani The Kelpies’e.

ised_2_9

Kelpies heykelleri Edinburgh ile Glasgow arasında, Falkirk denen bölgede kalıyor. Yaklasık 30 metre boyunda, tamamıyla metalden yapılmış at başı heykelleri. Aslında çok yeni, 2013 yılında inşa edilmiş, 2014 yılında da ziyarete açılmış. İskoçya’nın sayesinde yükselen ve endüstriye geçişte kullanılan tarihi mirasının atlar olması sebebiyle at heykelleri seçilmiş. Kelpie İskoç mitolojisinde geçen bir tür su kenarında yaşayan periymiş, ama 10 at gücündeymiş.

Metal plakalar yaklaşık 600 ton ağırlığındaymış.

Biz gittiğimizde akşam 7 olmuştu, ama hala neredeyse dibine kadar girebildik, rehberli tur da yapıyorlarmış ama çok da gerek olmadı.

www.thehelix.co.uk

ised_2_10

Gece de Edinburgh’a geri dönüp Leigh Walk denen bölgede Vittoria İtalyan restoranında yemek yedik.

Benden şimdilik bu kadar. Highland bölgesi ile devam edeceğim.

Herkese iyi gezmeler..

Twitter: @cerenayayay

Instagram: gezcerengez