İki Yaş Canavarı ile Korsika

Standard

Öncelikle hemen bir not düşeyim: Bu yazıyı yazmaya ta iki sene önce başlamıştım ama anca sıra gelebildi, bu arada aşağıda bahsi geçen canavar üç yaşını bile geçti gitti. Ayrıca da biz sırtçantalı gezi konseptimize çoktan geri döndük, üç yaştan sonra yapılabiliyor yine ufaktan. Ama geç olsun güç olmasın, küçük çocukla bu yaz için alternatif tatil mekanı arayanlara ilham olsun diye bu yazıyı da şimdi yayınlayayım dedim 🙂 Buyrunuz iki sene öncemizin yaz tatili macerasına…

img_8477

Gezgin Maya Korsika’da

Dağ köylerinden manzaralar

Bebeklikten çıkıp canavar 2’lere yaklaşan bir adet küçük gezginle yaptığımız bir geziyi daha geride bıraktık sevgili okurlar. Bu sefer sırtçantalı, uzun sureli, uzun mesafeli gezi geleneğimizi bir kenara bırakıp rahat etmek, dinlenmek bizim de hakkımız diyerek (evet, çocuk hızımı kesemez, gezi konseptimizi değiştiremez diye büyük konuşmamak lazımmış 🙂 ) bir haftalığına Korsika’ya kaçtık. Neden mi Korsika? Çocukla seyahat için uygun, kumsal ve deniz desen en güzelinden mevcut, doğa yürüyüşleri için dağ bayır desen o da var, tarihi Korsika köylerinde güzel mimari örnekler de mevcut, yani tüm gün kumsalda yatıp sıkılmaya da gerek yok, hem de daha önce görmediğimiz yeni bir yer.

Genelde o kumsal senin bu kumsal benim dolaşıp, aralarda yiyip içtiğimiz bir gezi olduğu için, detaylı gezi yazıları olmayacak bu sefer. Bol fotoğraflı, biraz tavsiyeli bir yazıya buyrun 🙂

Calvi sahili

Calvi sahili

Kuşbakışı Calvi

Öncelikle Fransa’ya bağlı bir Akdeniz adası olan Korsika’ya ulaşımı nasıl sağladığımız konusunda bilgi vereyim, çünkü işin en zor kısmı burada. Avrupa’da bulunan bu adaya Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den uçakla ulaşım oldukça uzun sürebiliyor ve masraflı. Mesela Berlin’den direk uçuş yoktu o dönem, Fransa aktarmalı uçuşlar en az 8-9 saat sürüyor, fahiş bilet fiyatları da cabası. Korsika’ya direk uçuşa güzel bir alternatif, İtalya ya da Fransa’ya uçup, feribot ile Korsika’ya devam etmekti bizim için. İtalya’nın Pisa şehri yakınında küçük bir liman kenti olan Livorno’dan ve Fransa’nın Nice şehrinden Korsika’ya feribot seferleri var. Biz Pisa’ya uçup,  bir gece Livorno’da konaklayıp ertesi sabah erkenden feribot ile Korsika’nin başkenti Bastia’ya geçtik. Feribot yolculuğu 4 saat sürüyor, feribot son derece konforlu, içinde restoranı ve kafeteryası, ayrıca çocuklar için oyun alanı var. Geniş ve uzun koridorlar çocuk arabası sürüp içinde çocuğu uyutmak için son derece uygun. Ayrıca yolcular için şezlonglu, manzaralı güverte de mevcut. 4 saat hem bizim için hem de Maya için çabucacık ve keyifle geçiverdi. Bilet fiyatları kişi başı 30-50 Euro arası değişiyor, ne kadar erken alınırsa o kadar avantajlı fiyatlar yakalamak mümkün. Buyrun bu da feribot firmasının linki.

Korsika mı orası? - Feribotta.

Korsika mı ora? – Feribotta.

Bu arada, uçak + feribot kombinasyonunu düşünenler, hazır Pisa’ya ya da Nice’e uçmuşken bu şehirleri ve civarı da ziyaret etmek gerekir tabi. Biz bir kaç gün güzelim Toskana’yı gezmeyi de ihmal etmedik, hazır ayağımız İtalya’ya değmişken.

Korsika’da toplu taşıma pek yaygın değil, bu sebeple ada içi ulaşımda araba kiralamak en uygun çözüm. Altınızda araba olunca adanın farklı bölgelerindeki pek çok güzel kumsalı dolaşmak, küçük dağ köylerini ziyaret etmek de daha kolay oluyor hem. Biz feribotla Bastia’ya gelip, buradan kiraladığımız araba ile adanın kuzey batısında Calvi şehri yakınındaki Calenzana köyüne gittik. Burada, bir tanıdığımızın evinde kaldık, dolayısıyla kalınacak yerler, otel ve pansiyonlar konusunda kişisel tavsiyem olmayacak malesef. Ama adada irili ufaklı pek çok otel, pansiyon, oda var. Ayrıca kamp yapmayı sevenler için de Korsika bir cennet. Çocuklu tatillerde çadırlı veya karavanlı kamp yapmayı gelenek haline getirmiş Avrupalılar için Korsika her yaz gidilen duraklardan olmuş. Yaz sezonunda gidiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmak şart.

img_8708

Galeria ile Calvi arasındaki D81B yolunun harika manzaraları

Bir haftalık evimiz 🙂

Biz Eylül’ün ikinci haftasında Korsika’daydık. Tekrar gitsem, yine bu zamanda giderim. Yüksek sezon karmaşası ve pahalılığı bitmiş, turist kalabalıkları gitmiş, plajlar bize kalmış, hava mis, deniz harika.

Peki biz 7 gün boyunca Calenzana ve civarında neler mi yaptık?

  • Kumsal turları: Altımızda araba olunca her gün aynı kumsala gitmek yerine değişik kumsalları denemeyi tercih ettik. Korsika’nın çocuklu aileler için bir avantajı da içinde her çeşit kumsal barındırması. Uzayıp giden beyaz kumlu sahiller de vardı, ayaklara batmayan yuvarlak taşlı kumsallar da. Ki Maya bu taşlı sahile bayıldı, taşlar en sevdiği oyuncakları oldu. Galeria kumsalı ve Galeria ile Calvi arasındaki D81B yolu, Argentella kumsalı, Plage Arinella, Calvi şehri ana kumsalı ve Plage de la Restitude görülmeye değer.
Calvi sahili

Calvi sahili

Mayanın en sevdiği kumsal

Maya’nın en sevdiği kumsal

  • Calvi: Canımız öğle ya da akşam yemekleri, gün batımı yürüyüşleri için cıvıl cıvıl bir sahil kasabası çektiğinde kendimizi Calvi’ye attık. Buyrun Calvi’den bir iki görüntü:

Calvi

Calvi sahil yolu

Calvi sahil yolu

  • Dağ köyü turları: Canımız tarihi ve kültürel aktivite çektiğinde de kendimizi civardaki minik dağ köylerine vurduk. Güzelim tarihi taş evler, daracık, serin sokaklar, aralarda deniz manzaraları pek hoştu. Montemaggiore ve  Zilia köyleri ziyarete değer.

Calenzana köyü sokakları

Calenzana sokakları

  • Doğa yürüyüşü: Tatilde kumsalda yan gelip yatmayı bir türlü beceremeyen gezginler olarak iki yaş canavarına rağmen rahat duramadık ve en azından bir tane doğa yürüyüşü yapalım dedik. Bu arada Korsika doğa yürüyüşü, trekking ve hiking sevenler için de cennet. İrili ufaklı, çeşitli zorluk seviyelerinde ama hepsi muhteşem manzaralı bir sürü rota mevcut. Biz nispeten kolay ve kısa süren Foret de Bonifatu dağ orman rotasını tercih ettik.

Foret de Bonifatu

Foret de Bonifatu rotasından manzaralar

Ve yürüyüşümüzün sonunda karşımıza çıkan saklı cennet

  • Yeme-İçme: İki yaş çocuğu ile Korsika’da en zorlandığımız şey yeme içme oldu desem yeridir. Sezon kapandığı için mi öyleydi yoksa hep mi öyledir bilemiyorum ama tüm restoranlar öğle yemeğini verdikten sonra saat 15:00 gibi siestaya çekilip en erken akşam 19:00’da tekrar kapıları açıyorlardı. Maya da akşam yemeği ve uykusu konusunda Alman ekolünü benimsemiş bir şahsiyet olarak saat altıda akşam yemeği yiyip en geç saat sekizde yatağında olmak istiyordu. Bir kaç akşam dışarıda restoranlarda yemek yedik, restoranın kapısında açılmasını bekleyen tiplerdik resmen, saat 19:00’da masada ilk yerini alan müşteriler bizdik. Yine de tabi gece saat dokuzlara uzayan akşam yemeği sonunda Maya yorgunluktan dolayı zıvanadan çıkmış oluyordu – ki bu noktada bir de beni bunalıma sokan Fransız anne ve çocukları doluydu etraf, bilenler bilir Fransız çocuk yetiştirme ekolünü, 2 yaşındaki çocuklar masada 3 saat sessizce oturup çatal bıçakla tabaklarındaki yemekleri bitirirken anneler babalar şaraplarını yudumluyorlardı… Genelde akşam yemeklerini evde pişirip evin terasında yemeyi tercih ettik bu sebeple. Zaten çocuğa basit bir makarna ya da sebze yemeğini çabucak pişiriverdikten sonra büyükler için en güzel akşam yemeği de nefis Korsika şarabı ve peyniri ile baget ekmek 🙂 Calvi merkezde denediğimiz ve begendiğimiz iki restoran  U Minellu ve Le Comme Chez Soi oldu.

Daha akşam yemeğine oturur oturmaz kontrolden çıkan Maya ve etraftaki Fransız anneleri görüp görüp bunalıma girmiş olan ben

Gerçi zıvanadan çıkmak için Maya’ya illa akşam yemeği gerekli değil. Buyrun kahvaltı esnasında balkondan atlamaya çalışan Maya ve gözünün önüne yine Fransız anne ve çocuklar gelmiş olan ben 😉

  • Rüzgar sörfü: Biz yapmadık ama yapan çoktu. Calvi yakınlarındaki Balagne ve Algajola plajları sörfçülerin uğrak noktalarıydı.

Korsika anılarımız bu kadar. Sırada 3 yaş canavarı ile geçen sene yaptığımız Yunanistan turu var, takipte kalın! 🙂

Bu da bizim çakma sörfçü

Eski köylerin taş sokakları

İngiltere Paskalya Tatili 3: Plymouth – 05.04.2015 – 06.04.2015

Standard

Konuk Yazar: Ceren Aydın Topkaya

Herkese merhaba,

Önceki iki yazımda Penzance (Cornwall) ve Isles of Scilly hakkında bilgi vermiştim. Buradan ulaşabilirsiniz.

Plymouth ise Devon bolgesinde. Plymouth Üniversitesi olduğu için ve deniz kenarında bir liman şehri olduğundan cıvıl cıvıl, eğlenceli bir şehir. İkinci Dünya Savaşında çok ağır bombalanmış, 1950’li yıllarda tekrar inşa edilmiş çoğu yer. Buradan İspanya’ya ve Fransa’ya da gemiler kalkıyor.

Plymouth’a gece yarısı geldik trenle. Otelimiz Hue Bölgesi diye geçen, genel olarak otellerin ve B&Blerin olduğu bir bölgedeydi, gayet merkezi ve iyiydi. (Belmont Hotel) Üç yıldızlıydı, kahvaltı 7 pounddu, gecelik iki kişi yaklaşık 50 pound verdik, iki gece burada kaldık.

plymouth1

Pazar sabah kalkar kalkmaz kendimizi yollara vurduk fekat heyhat, her yer kapalıydı 🙂 Biz de bu saatte neresi açıktır ki deyip kendimizi St. Andres kilisesine attık, hatta biraz paskalya ayinini de dinledik.

plymouth2

Bu fotoğrafı kilisenin yanında bulunan trafiğe kapalı meydanda çektim. Meydan Hoe Park’a bağlanıyor ve Armada Way de yanından geciyor. Fotoğrafta büyük adamların gemicikleri nasıl yarıştırdığını görüyorsunuz. Uzaktan kumandayla kontrol edilen gemiler çok eğlenceli görünüyor doğrusu. Toys for big boys 🙂

plymouth3

Plymouth’da görülecek iki tane çok güzel bölge var, Hoe denen bölge, deniz feneri ve denize bakan çimleriyle saatlerce yatıp yuvarlanabileceğiniz bir yer, bir de Barbican denen, restoranların, mağazaların olduğu çok güzel bir bölge. Bu ikisi arasında 20 dakika yürümeniz yeterli, bu yüzden biz öğleden sonramızı buraları gezerek geçirdik.

plymouth4

Hoe Park’tan bir manzara- Burada yapılacak etkinlik çok, çimlere uzan, yuvarlan, takıl, cafeler cok canlı,  içeceğini al gel, hepsini baştan tekrar et 🙂 Karşıda Drake adası. Sahilden tekne turları da kalkıyor.

Hoe Deniz Feneri – Smeaton’s Tower diye geçiyor. 2 pound verirseniz içine girip yukarı çıkabiliyorsunuz.

Hoe Deniz Feneri – Smeaton’s Tower diye geçiyor. 2 pound verirseniz içine girip yukarı çıkabiliyorsunuz.

Bu arada Plymouth’a çok yakın mesafede Dartmoor Doğal Parkı var, galiba bisikletle bir kaç saatte, otobüsle de 45 dakikada gidilebiliyor en güneydeki bölgesine, ama bizim zamanımız olmadığı için gidemedik, Princetown, Postbridge ve Haytor merkezleri.

www.dartmoor.gov.uk

Bir de Drake’s Trail var. 21 millik bir yürüyüş yolu, Plymouth ile Travistock arası, isterseniz bisikletle de gidebilirsiniz.

www.drakestrail.co.uk

Barbican Bölgesine yürürken Hoe’nun tepeden görünüşü

Barbican Bölgesine yürürken Hoe’nun tepeden görünüşü

Ve işte Barbican

Ve işte Barbican

plymouth8

Mayfower Steps- Burası Amerikalılar için çok önemli çünkü bugun Pilgrim Fathers diye anılan grup 1620 yılında buradan gemilerle açılıp Amerika’ya koloni kurmaya gitmiş ve bugün Massachusetts’teki Plymouth kasabasının olduğu yerde ilk Ingiliz kolonisi olan Plymouth kolonisini kurmuşlar.

Burada araya bir parantez açıyorum, bir gün sonra yine Barbican’daki Plymouth Gin Distillary’yi gezdik, cin nasıl yapılıyormuş öğrendik. Bu arada bir şey daha öğrendik, Avrupalıların o zamanlar denizcilikte neden Osmanlılardan daha iyi olduğunu. 1500-1600’lü yıllarda uzun aylar boyunca denizciler denizde, Osmanlılar alkol içmiyor, su çok çabuk mikroplanıyormuş ve Türk denizciler hep denizde ölüyormuş. Oysa Avrupalı öyle mi, içiyor cini kafası iyi zaten, alkol da su gibi mikroplanmıyor, böylece daha uzak mesafelere gidebiliyorlar. Ayrıca kafa da güzel, korkusuzca uzaklara açılıyorlar işte.

Cin yapımını uzun uzun anlatmayayım, ama burası en eski cin yapılan yermiş. Tabi vurulmuş bombalardan mekan, hatta bakın burası işte bombanın parçaladığı yer diye gösteriyorlar, hatta nasıl oldu İkinci Dünya Savaşında yıkılmadık biz de bilmiyoruz, oysa ki askerler hep burada takılırdı diyorlar. Küçük bir yer kalmış burası, butik gibi, biz senede 125.000 kasa üretiyoruz, Amerikadaki Gordon’s cin fabrikası 4 milyon kasa üretiyor dediler.

Kısaca cin yapımı şu şekilde, %96.5 seviye ile alkol geliyor, Dartmoor suyu ile birleşiyor, bazı maddeler ekleniyor, 7 saat sonra damıtım sonucu oran yüzde 82’ye düşüyor vs vs. Bana en enteresan gelen nokta cinle vodkanın  aslında neredeyse aynı olmasını öğrenmek oldu. Tek farkları cine juniper (ardıç) eklenmesiymiş.

Tur 7 pound, yaklaşık yarım saat sürüyor, size sonunda cin de ikram ediyorlar. 10.00 – 17.00 arası açık. Bir de ücretsiz bir içecek hakkı veren kuponunuz oluyor tur sonrasında. Ya teras katta onu içeceğe dönüştürüp tarihi mekanın keyfini çıkarıyorsunuz (yıkılan çatıyı da görüyorsunuz) ya da minik deneme şişelerinde tercihiniz olanı alıp gezinize devam ediyorsunuz. www.plymouthgin.com

Sutton Limanı – Barbican

Sutton Limanı – Barbican

Biz öğle yemeğimizi burada Platters’da yedik, yanındaki Lantern Restaurant ve The Dolphin de gayet güzel yerler olarak görünüyordu. Burada fish and chip yeniyor, klasik, ama bunlar bizimki en güzeli diyor, bir de yine Barbican’da paket fish and chips satılan bir yer vardı, burda alıyorsunuz yemeğinizi, deniz kıyısına oturup yiyorsunuz, ama bayağı uzun bir kuyruk vardı, bir dahaki sefere de buradan alırız dedik. Bir de hızlı bir şeyler yemek istiyorsanız, börek gibi, The Original Pasty House diye bir kaç yer var, burası güzelmiş.

Sırf meraktan Plymouth Üniversitesine de gittik, ve gerçekten güzel bir okuldu, hemen dışında Vodoo Lounge diye bir yer bulduk, hard rock çalıyordu, akşam üstüydü, her şey çok güzeldi, çok beğendik orayı.

Gece de the Bank diye bir pub’a  gittik. Theatre Royal Plymouth’un hemen yanındaydı, şansımıza orada da canlı müzik vardı, çok da başarılılardı. Böylece son gecemizi de canlı müzikte dans ederek noktaladık. Çalan grubun adı da Outside Groove’du, takip ediyorum kendilerini facebooktan 🙂

The Bank – Ertesi günün fotoğrafı

The Bank – Ertesi günün fotoğrafı

Plymouth Üniversitesi’nin manzarası

Plymouth Üniversitesi’nin manzarası

Bir gezinin daha sonuna geldik.Benden şimdilik bu kadar.

Herkese iyi gezmeler..

Twitter: @cerenayayay

Instagram: gezcerengez