Tag Archives: sırt çantasıyla güney asya

Bir Sırtçantalı Klasiği: Chiang Mai’da Kendini Aktiviteye ve Masaja Vurmak

Standard

26 – 29 Nisan 2012

Ayuthaya’dan bindiğimiz süper konforlu (bizim vagonda sabaha kadar 7 şiddetinde horlayan amcayı saymazsak) yataklı trenimiz sabah 10 civarı Chiang Mai’a varıyor. Bu arada bu yataklı tren için biletler kişi başı yaklaşık 20 Euro civarı.

Chiang Mai Sokakları

Chiang Mai Sokakları

Chiang Mai’ın eski şehir kısmının (old town) etrafı bir hendekle ve 700 yıl önce Burma istilasindan korunmak için yapılmış duvarlarla çevrili. Bu surların içinde kalan kısım aynı zamanda otel, restoran, kafe ve barların (ve tabii ki masaj salonlarının) yoğun olarak bulunduğu turistik bir bölge. Biz de önce biraz otel araştırması yapmak için bu bölgeye gelip, burada kalmaya karar veriyoruz. Turistik olmasına rağmen sakin, yeşil ve geniş bahçeli pansiyonları olan küçük sevimli sokaklarla çevrili bir yer burası, yani Khao San Road’la bir tutmamak lazım. Bir kaç otel ve pansiyona uğrayıp fiyat aldıktan sonra Eagle Guesthouse 2’de karar kılıyoruz. Yeşillik, büyükçe bir bahçenin içinde, bir kaç katlı, temiz ve sevimli bir otel bu. Klimalı, pencereli ve aydınlık, banyosu tuvaleti içinde, temiz bir iki kişilik odaya gecelik 8 Euro gibi çok ucuz bir fiyat ödüyoruz. Ucuz ve güzel otel bir yana, Chiang Mai tam bir kültür, aktivite şehri, yapılacak çok sey, gezilecek çok yer var. Böyle olunca durum, burada 3 gece kalmaya karar veriyoruz. (Normalde zaman kısıtlı olduğu için bir şehirde 2 geceden fazla kalmak lüks bize).

Chiang Mai’daki ilk günümüzü bir motosiklet kiralayıp etraftaki tapınakları ziyaret ederek, aralarda da kafe ve restoranlarda Pad Thai yiyip meyveli shake içerek ya da masaj salonlarında Thai masajının tadını çıkararak geçiriyoruz. Chiang Mai şehir merkezinde birbirine yakın mesafelerde pek çok tapınak var. Hepsinin mimari stili birbirine benziyor ve bu stil bizim çok hoşumuza gidiyor. Bunlar da budist tapınakları ama Hindistan’da gördüklerimizden çok farklılar. Daha sonra tespit edeceğimiz gibi Güney Asya’nın her budist ülkesinde tapınakların kendine özgü ve farklı mimari tarzları ya da dekoratif detayları var. Chiang Mai’ın sade ama ince motiflerle ve detaylarla süslü güzelim tapınaklarının bahçelerinde ve şehir sokaklarında sık sık budist keşişlere rastlıyoruz. Sonradan öğrendiğimize göre Güney Asya ülkelerindeki erkeklerin pek çoğu hayatlarının en azından bir kaç senelik bölümünü budist keşiş olarak geçiriyorlar. Kimi bir kaç sene yaşıyor bu hayatı, sonra normal hayatına dönüyor. Kimi de hayatlarının geri kalanını budist keşiş olarak geçiriyor. Turuncu giysileri, kazınmış saçlarıyla Chiang Mai sokaklarının vazgeçilmez bir parçası bu keşişler.

Chiang Mai'ın güzel tapınakları

Chiang Mai’ın güzel tapınakları

Chiang Mai'ın güzel tapınakları

Chiang Mai’ın güzel tapınakları

Chiang Mai'ın budist keşişleri

Chiang Mai’ın budist keşişleri

Daha ilk günümüzden, hangi gün hangi aktiviteyi yapacağımızı planlıyoruz burada. Masaj ve yoga kurslarından, orman trekkinglerine, bungee jumping’ten yemek ya da thai boxu kurslarına kadar sayısız alternatif var. Hepsini üç güne sığdırmak mümkün değil, bu yüzden aralarından ikisini seçiyoruz: “Flight of the Gibbons” adı ile pazarlanan orman uçuşu (Türkçe’ye tam çeviremedim şimdi ama açıklamasını yapacağım) ve Thai mutfağının inceliklerini öğreneceğimiz bir yemek kursu. Bu arada kurs demişken, Chiang Mai’ın çeşitli masaj okullarında Thai masajı öğrenmek batılılar arasında oldukça popüler. İlgilenenlere: Til’in de 2004 yılında 10 günlük bir eğitime katılıp Thai masajı öğrendiği şu masaj okulu iyiymiş diye duyduk: http://www.thaimassageschool.ac.th/our_course.php. Til de fena öğrenmemiş hani 🙂 Masaj öğrenmek için değil de yaptırmak için nerelere gidelim derseniz, Chiang Mai bu konuda bir cennet. Merkezdeki ve surların içindeki sokaklar masaj salonundan geçilmiyor. Bir kaç farklı salonda denedim, hepsinden de memnun kaldım. Zaten fiyatlar o kadar ucuz ki birkaç farklı alternatifi deneyip en çok hoşunuza gidende karar kılmak en mantıklısı. 1 saatlik Thai masajı ya da ayak masajı fiyatı 2 – 4 Euro arasında değişiyor. Benim favori masaj mekanım ise bir tapınak avlusunda yere atılmış minderlere uzanarak açık havada (klima yok ama fan var) masaj yaptırabileceğiniz Thai Healing Arts Association oldu. Hem fiyat çok uygundu (1 saatlik Thai ya da ayak masajı 3 Euro), hem de masörler çok iyiydi. Her gün en az bir kez ziyaret ettim kendilerini.

Chiang Mai’daki ilk akşamımızda merkezdeki gece pazarını geziyoruz önce. Oldukça büyük bir pazar, giysiden aksesuara, yeme-içmeden hediyelik eşyalara kadar herşey var. Bu pazarın içindeki Anusarn Market kısmındaki alanda büyükçe bir açık hava deniz mahsulu restoranı var. Akvaryumdan seçtiğiniz balıkları pişirip getiriyorlar önünüze. Tavsiye edilir. Yemekten sonra surların içindeki otel bölgemize geri dönüyoruz ama otele dönmeden önce biraz da gece hayatını gözlemleyelim diyerek otelimizin iki üç sokak yukarısındaki Zoe Bar’a gidiyoruz. Ölü sezon olduğundan mıdır bilmem, gece hayatı pek hareketsiz biz oradayken. Önünde, kapısında dikilip dans eden bir kaç insanın olduğu ve içeriden müzik sesi gelen tek mekan bu Zoe Bar, o yüzden direk giriyoruz buraya. Siparişimizi almaya gelen servis elemanı kara kaşlı kara gözlü, Türklere benzeyen bir genç. Ben “Yok artık, Chiang Mai’da bir Thai barında Türk çalışan olması ihtimali nedir ki, İtalyan İspanyol filandır belki’ diye kendi kendime düşünürken, Til de benimle aynı şeyi düşünmüş olmalı ki, yarım yamalak, yeni öğrendiği Türkçesiyle “Türksün?” diye soruveriyor çocuğa pat diye. Çocuk bir bana, bir Til’e bakıp “Vaay, hoşgeldin enişte” diyor gülerek 🙂 Biraz muhabbet ediyoruz, barda başka bir iş arkadaşına daha sesleniyor bizimle tanıştırmak için, o da Türkmüş. “Burada hem çalışmak kolay, hem para kazanıyoruz, hem de tatil yapıyoruz” diyorlar. Vakit geceyarısını geçince etraftaki barlarda, sokaklarda bir hareketlenme oluyor. Ama bize bu kadar gece hayatı yeter deyip, otelimize dönüyoruz. Ertesi günkü orman uçuşu aktivitesi için sabah erkenden kalkmak lazım ne de olsa.

Chiang Mai sokaklarındaki tüm seyahat acentalarının vitrinlerinde boy boy tanıtımları olan “Flight of the Gibbons”, “Jungle Flight” gibi isimlerle anılan orman uçuşu aktivitesi çok popüler. Biraz pahalı gerçi ama bence değdi, cidden adrenalini bol ve eğlenceli bir tecrübe, hem de Chiang Mai’da orman havasını da almış olduk böylece. Bir kaç acenta dolaşıp fiyat aldıktan sonra biriyle anlaştık ve yarım günlük (ulaşım dahil 6 saat civarı sürüyor) versiyonuna kişi başı 54 Euro ödedik. Bu fiyata ulaşım, öğle yemeği ve hediye bir T-shirt dahil. Sabah 7:30’da tur görevlisi bizi arabayla otelimizden alıyor. Az ileride başka bir otelden iki turist kızı daha alıyoruz, grup arkadaşımız olacaklarmış. 4 kişilik bir grup olarak, 45 dakika filan uzaklıktaki ormanlık alana gelince önce kostüm ve ekipmanları donanıyoruz. Orman uçusu denilen bu aktvite şöyle: Ormanda büyükçe bir alanda çeşitli ağaçların arasına ipler gerilmiş ve bu iplerden kayarak ağaçtan ağaca uçuyor, böylece ormanı gezmiş oluyorsunuz. Tabii bazen 50 metreyi bulan yüksekliklerden hızla kayarak karşı ağaca ulaşırken ormana bakınmaya pek firsatı olmuyor insanın. Ama aralarda bir ağaçtan öbürüne yürümek gerektiğinde orman yürüyüşünü de hafiften aradan çıkarmış oluyorsunuz. Aktivite boyunca bize  4 kişilik profesyönel bir ekip eşlik ediyor, neyi nasıl yapmamız gerektiğini gösterip güvenliği sağlıyorar. Bu aktivitenin bir de tam günlük olanı var, arada bazı şelaleler ziyaret ediliyor, daha fazla sayıda ağaç arasında uçuluyor filan. Ama bize yetti 6 saat. Bir de aktiviteden önce fazla yemek yemeyin derim, midesi hassas olanlar için bu uçuşun kendisi zaten yeterince zorlayıcı bir aktivite, yemek işini uçuş sonrası gidilen ufak bir köy restoranındaki fiyata dahil öğle yemeği kısmına saklayın bence. Aşağıdaki resimlerde orman uçuşunun nasıl birşey olduğu biraz daha net görülebilir.  Günün geri kalanını masaj salonlarında ve Chiang Mai sokaklarında geçiriyoruz. Akşam yemeğinde bu sefer yine gece pazarının içindeki Sila-Aat balık restoranındayız, ızgarada balıklar çok lezzetli.

Orman Uçuşu (nam-ı diğer Jungle Flight)

Orman Uçuşu (nam-ı diğer Jungle Flight)

Ağaç platformları arasında yürüyüş

Ağaç platformları arasında yürüyüş

Jungle Flight

Jungle Flight

Chiang Mai’daki son günümüzde sabahtan bir motosiklet kiralayıp Doi Suthep’teki Wat Phra That tapınağını ziyaret ediyoruz. Motosikletle rahatlıkla yolculuk edilen bu orman yolu çok güzel manzaralı. Dönüşte Chiang Mai Üniversitesi’nin kampüsünü de şöyle bir turluyoruz, hazır ayaklarımız yerden kesilmişken. Oldukça büyük, yeşil ve etkileyici bir kampüs. Öğleden sonra Thai yemekleri pişirme kursumuz var. Etrafta pek çok yemek kursu mevcut, tam gün ya da yarım gün yapılabiliyor bu kurslar, biz yine yarım gün olanı tercih ediyoruz: Asian Scenic Thai Cooking’de kişi başı 16 Euro’ya. Öğleden sonra saat 4 gibi başlıyor kurs, önce yemeklerin pişirileceği yeşillik bir bahçede buluşup kurs hocamız ve grup arkadaşımızla tanışıyoruz; tek başına sırtçantasıyla seyahat eden Fransız bir kız. Sonra hep birlikte pazar yerine gidip yemek malzemeleri alışverişi ile ilgili püf noktaları öğreniyoruz hocamızdan. Tekrar ocak ve ekipmanın bulunduğu bahçeye dönünce de aksiyon başlıyor. Sonraki iki üç saat boyunca başlangıç, ana yemek, tatlı şeklinde bir menüyü hazırlayıp afiyetle yiyoruz. Kurs sonunda çeşitli yemek tariflerinden oluşan bir de yemek kitabı hediye ediliyor bize, eve dönünce bol bol faydalanacağız bu kitapçıktan. Chiang Mai’daki son gecemizde Güney Kapısı’ndaki Cumartesi Gecesi Pazarı’nı gezip, çok geç olmadan otele dönüyoruz. Ertesi sabah erkenden Laos’a yolculuğumuz başlayacak.

Yemek pişirmeye başlamadan önce kursun bahçesinden taze bitkiler topluyoruz

Yemek pişirmeye başlamadan önce kursun bahçesinden taze bitkiler topluyoruz

Ve marifetlerimizi sergileme zamanı

Ve marifetlerimizi sergileme zamanı

Son olarak Chiang Mai’da tadına bakılması gerekenler:

  • Thai mutfağının vazgeçilmezi olan Pad Thai
  • Tabii ki bol çeşitli, tazecik deniz ürünleri
  • Güney Asya’nın en meşhur tatlılarından olan yapışkan pirinç (lapa gibi, tatlımsı, haşlanmış pirinç) ve taze Mango. (Orjinal ismi: Sticky rice with mango)
  • Ve egzotik meyveler. Ben henüz Durian denilen dünya harikasının farkında değildim Chiang Mai’da (Geç buldum çabuk kaybettim seni durian, ona yanarım) Cahilliğimin kurbanı olarak sokaklarda poşet içinde ayıklanıp, kesilmiş, yenmeye hazır olarak satılan Durian’ların tadına bakmadım. Siz aynı hatayı yapmayın derim!

Chiang Mai’ın bir GüneyAsya turunda mutlaka görülmesi ve mümkünse bir kaç gün kalınması gereken bir şehir olduğu görüşüne varıyor ve yine yollara düşüyoruz.

Bekle bizi Laos!

Dragon Fruit (Ejderha Meyvesi) - Görünüş güzel ama tadını beğenmedim

Dragon Fruit (Ejderha Meyvesi) – Görünüş güzel ama tadını beğenmedim

Jackfruit ya da Breadfruit (Ekmek meyvesi) - Mevsimi değildi sanırım, pazarlarda manavlarda satılanlarını bulup da yiyemedik

Jackfruit ya da Breadfruit (Ekmek meyvesi) – Mevsimi değildi sanırım, pazarlarda manavlarda satılanlarını bulup da yiyemedik

Merhaba Tayland, Tanışabilir miyiz?: Bangkok ve Ayuthaya

Standard

24 – 25 Nisan 2012

Bangkok Kraliyet Sarayı (Royal Palace)

Bangkok Kraliyet Sarayı (Royal Palace)

Bangkok’a öğleye doğru iniyor uçağımız. İstanbul’dan ayrılırken üzerimizde montlarımız vardı, serin bir Nisan günüydü. Bangkok havaalanından dışarıya çıktığımızda ise 40 derecelik bir öğlen sıcağı karşılıyor bizi. Ama ben de bu sıcağı sevinçle karşılıyorum. Uzun ve soğuk geçen bir Berlin kışından sonra söz verdim kendime, Asya sıcağından hiç şikayet etmeyeceğim ve önümüzdeki kış için de mümkün olduğunca depolayacağım. (Öğlen sıcağının altında pişen beynimin verdiği şuursuzluk sonucu oluşan bir kaç istisna anın dışında genel olarak bu sözüme sadık kaldığım söylenebilir).

Bangkok’a yıllar önce bir kez daha ama iş sebebiyle gelmiştim. Çok yoğun geçen bir iş haftasının arkasından İstanbul’a geri döndüğüm için, pek gezme fırsatım da olmamıştı bu şehri. O zamanki izlenimlerim kalabalık, kargaşa, gürültü, trafik, plazalar, tapınaklar, kokular kokular… Biraz önyargılıydım bu seferki karşılaşmamızda da. Uçak buraya indi diye geldik, çok kalmayacağız, hemen gideceğiz sevgili Bangkok, merak etme diyordum. Seyahatimizin başında bir gece kalıp sonraki rotalara devam ettik. Gezi sonunda ise yine uçağa binmek amacıyla bu şehre yolumuz düştü, 2 gece daha kaldık. Bu toplam 4 günlük flörtün sonunda, ayrılırken arkadaş olmuştum bu şehirle.

Siz de benim gibi büyük ve kalabalık Asya şehirlerine karşı mesafeli bir duruşa sahipseniz, Bangkok ilk başta yorucu, karışık ve kalabalık bir metropolden başka birşey ifade etmeyebilir size. Ama bir şans verin ve bir süre oyalanın derim bu şehirde, klasik rotalara yani adalara ya da Chiang Mai’a devam etmeden önce. Ve İstanbul’dan beter bir trafik sıkışıklığı yaşanan büyük caddelerin, süper lüks alışveriş merkezleri ve devasa gökdelenlerin, Khao San Caddesi’ndeki turist yığınlarının ötesindeki yüzüyle tanışmayı deneyin bu şehrin. Bu öteki yüzü sevebilirsiniz.

Bangkok'un dev alısveriş merkezleri ve gökdelenler arasında kendini gösteren öteki yüzü

Bangkok’un dev alısveriş merkezleri ve gökdelenleri arasında kendini gösteren öteki yüzü

Bangkok’taki ilk gecemizde ana tren istasyonuna yakın olduğu için The Train Inn Hotel’de kaldık. İki kişilik klimalı, temiz ama çok kişiliksiz bir odanın ücreti 16 Euro. Seyahat sonundaki Bangkok seferimizde ise Khao San Road (nam-ı diğer turist cenneti) bölgesinde My Guesthouse ve Rambutri Village otellerinde kaldık. Güney Asya seyahatinin geri kalanı ile kıyasladığımda söyleyebilirim ki Bangkok otelleri pahalı, soğuk ve asık suratlı. Sokak satıcıları ve restoran, otel görevlileri de genelde aynı şekilde. Belki de profesyonel turist destinasyonu olmanın getirdiği bir şeydir bu, bilemiyorum. Ama o hep duyduğumuz, Tayland’ın güleryüzlü, sevecen insanları Bangkok’ta yerlerini profesyonel iş adamlarına bırakmış gibi geldi bana. Neyse ki Tayland’ın ve Güney Asya’nın geri kalanında yeterince var o güleryüzlü, sıcak insanlardan.

Bangkok’la arkadaş olmanıza yardımcı olabilecek aktiviteler:

  • Khao San ve Siam Square arasında, trafik derdinden de kurtulmanızı sağlayacak, çok eğlenceli bir bot turu imkanı var. Tha Ratchethewi adresindeki küçük iskeleden her 5-10 dakikada bir hareket eden bu motorlu botları, daha çok oranın halkı ulaşım amacıyla kullanıyor ama turistler tarafından giderek keşfedilmeye ve popüler olmaya da başlamışlar anladığım kadarıyla. Eğer bizim gibi çılgın bir sürücüye denk gelirseniz, bu derme çatma botların nasıl hız motoruna dönüştüğüne bizzat tanık olabilir, şimdi bu nehre düşersek pislikten zehirlenir miyiz, ama pek de eğlenceli böyle, acaba hangi durakta inecektik, kaçırdık mı filan derken yolculuk nasıl geçti anlamaz, tekrar tekrar dönüp yine bu motorlara binersiniz 🙂 Üstelik kişi başı yarım Euro’dan az, sudan ucuz.
Çılgın bir şöförün elinde sürat motoruna dönüşmüş Khlong botu :)

Çılgın bir şöförün elinde sürat motoruna dönüşmüş Khlong botu

  • Chinatown’da dolanıp sokak yiyeceklerinin tadına bakın
  • Siam Square’deki MBK alışveriş merkezi ve çeşitli Bangkok gece pazarlarında kendinizi kaybedin.
  • Eger denk gelirse Cumartesi ve Pazar günleri kurulan ve Weekend Market (Haftasonu Pazarı) olarak da bilinen Chatuchak Market’a mutlaka uğrayın. Hayatımda gördüğüm en büyük açık hava pazarı.
  • Bol bol Thai masajı yaptırın, özellikle saatlerce gece pazarında dolaşıp ayaklara kara sular indikten sonra, bu pazarların içinde bulunan masaj salonlarında yaptırılan ayak masajları gibisi yok.
  • Bribirinden lezzetli, tuhaf görünüşlü, renkli, kokulu ve tuhaf isimli tropik meyvelerin tadına bakın. Benim favorim Durian. Durian’a ya aşık olacak ya da nefret edeceksiniz. Ama Durian icin özel bir blog yazısı yazmaya değer, bu yüzden burada detaya girmeyeceğim, sadece derim ki dedikodulara ve yasaklara (evet, bu meyve Asya’nın bazı ülkelerinde otel ve otobüslerde yasak) aldırmayın, en azından bir kez tadına bakın!
  • Tabii ki en mühim turistik ziyaret mekanı olan Royal Palace’ı (Kraliyet Sarayı) gezip görmek lazım. Dikkat: Dirseklere kadar bluz ve ayak bileklerine kadar inen pantolon, eteğiniz yoksa içeri girebilmek için saray girişindeki ofiste dağıtılan gömlek ve etekleri giymek durumundasınız. Fotoğraf çekilip güzel görüneceğim gibi bir kaygınız varsa, paşa paşa kendi uzun kollularınızı ve uzun paçalılarınızı giyip gelin derim. Yoksa burada dağıtılanlarla cidden palyaçoya dönüyor insan. Ayrıca omuza atılan şal taktiği de işlemiyor burada. Ben Asya’da pek çok tapınağa, kısa kollu bluzlerin üzerine geçici olarak sarıverdiğim bir şalla girmiştim ama burada şalı da kabul etmediler.
Royal Palace'ın içinde bir Buddha

Royal Palace’ın içinde bir Buddha

  • Veee benim Bangkok’taki favori mekanım: Banyan Tree Hotel’in 59. katındaki Moonbar @Vertigo. Muhteşem bir Bangkok gece manzarası ayaklarınızın altında. Bu manzaranın tadını çıkarıp kokteyllerinizi yudumlarken bir yandan da Thai sosyetesini gözlemleyebilirsiniz 🙂 Dikkat: Erkek müşteriler kısa pantolon ve açık ayakkabı, sandalet ile içeri alınmıyorlar. Ama eğer yanınızda uzun pantolon yoksa dert değil, size bar görevlileri eşofman altı gibi çirkin bir şey veriyor, bununla Bangkok sosyetesinin arasına karışıyorsunuz.  Bayanlar için pek sorun yok anladığım kadarıyla: http://www.banyantree.com/en/bangkok/experience_the_resort/dining/vertigo_and_moon_bar/
Til'in mecburen giyilmiş çirkin ayakkabı ve pantolonu ile Thai sosyetesinin yüzkarasıydık :)

Til’in mecburen giyilmiş çirkin ayakkabı ve pantolonu ile Thai sosyetesinin yüzkarasıydık 🙂

Thai gelenek ve göreneklerine uyum sağlamış McDonalds

Thai gelenek ve göreneklerine uyum sağlamış McDonalds

Ayuthaya

Bangkok’ta ilk gecemizi geçirdikten sonra ertesi sabah erkenden kalkıp tren istasyonuna gidiyoruz. Amacımız Bangkok’a trenle birkaç saat uzaklıkta olan Ayuthaya’yı günübirlik ziyaret edip oradan da Chiang Mai’a giden gece trenine binmek.  Bangkok ana tren istasyonundan çok sık arayla Ayuthaya’ya giden trenler kalkıyor. Biz kişi başı 20 Baht (50 Cent) ödeyerek 3. sınıf vagonlardan birine bilet alıyoruz. Klimasız bir vagon bu ama 3 saatlik yolculukta pek de zorlanmıyoruz. Öğleden önce Ayuthaya’dayız. Sırt çantalarımızı tren istasyonundaki bagaj emanete bırakıp şehri keşfetmeye çıkıyoruz.

Ayuthaya, eski Siam imparatorluğunun başkentlerinden biri ve bir tapınaklar şehri. Buradaki Angkor Wat stili tapınakları Kamboçya’ya gidip de orjinallerini görmeden önce ziyaret etmek lazım, böylece bir nevi ısınma turu yapmış oluyorsunuz Kamboçya için. Ama gerçek Angkor Tapınakları’nı gördükten sonra Ayuthaya biraz yavan gelebilir, benden söylemesi.

Ağaç içindeki Buddha - Ayutyaha

Ağaç içindeki Buddha – Ayutyaha

İlk olarak nehrin karşı kıyısına geçip nehir kenarında güzel manzaralı bir terası olan Old Palace Guesthouse’da karnımızı doyuruyoruz. Meşhur Tayland fastfood yemeği olan Pad Thai burada çok lezzetli. Daha sonra günlük fiyatı 1 Euro’dan birer bisiklet kiralayıp Ayuthaya tapınaklarını gezmeye başlıyoruz. Güneşin altında bisikletle tüm gün dolaşmak Asya’daki ikinci günümüzde zorlayıcı bir aktivite ama bir kaç gün içinde 40 derece sıcaklarda, güneş altında dolaşmalara alışacağız. Ama bu seferlik 4-5 saatlik tapınak turu yetiyor bize ve bisikletleri geri verip, yine Old Palace Guesthouse’da (ne yapalım, manzara ve yemekler çok güzeldi, hem de ucuz) akşam yemeğimizi yiyoruz. Tamarind soslu (Tamarind’in Türkçesi demirhindi imiş, hiç duymamıştım) kızarmış karidesler ve tavuklu hindistan cevizi çorbası çok lezzetli.

Bisikletle tapınak turu - Ayuthaya

Bisikletle tapınak turu – Ayuthaya

Bizi Chiang Mai’a götürecek gece trenimize binmek üzere istasyona geldiğimizde kötü bir sürpriz bekliyor bizi: Tren rötarlı ve ne zaman geleceği belli değil. Dakika bir gol bir, rötarlar burada da başladı (Hindistan trenlerine atıf) derken ilginç ve beklemediğimiz bir durum oluşuyor. İstasyon gorevlilerinden birine Chiang Mai’a giden başka tren olup olmadığını sorduğumuzda, birazdan istasyona varacak olan başka bir trenin de Chiang Mai’a gideceğini öğreniyoruz, bizim bileti bu tren için bir biletle değiştirmek de mümkün ama trende yer yok malesef. Kös kös bekleme salonuna dönüp, uzuuun bir bekleyişe hazırlamaya çalışıyoruz kendimizi psikolojik olarak. Bu arada bahsi geçen diğer Chiang Mai treni istasyona varıyor, biz iç geçirerek bakıyoruz o trene,  “ah o trende biz de olsaydık” diyerek. Sonra trenin hareket etmesine son dakikalar kala, o konuştuğumuz tren görevlisi yanımıza koşuyor ve trende iki kişilik boş yer oluştuğunu, hemen biletlerimizi değiştirirsek bu trene binebileceğimizi söylüyor. 5 dakika içinde biletler değişiyor ve kendimizi süper konforlu bir gece treninin rahat, geniş ve temiz yataklarında buluyoruz. O an emin oluyorum ben, Tayland ile çok iyi arkadaş olacağız …

Bekle bizi Kuzey Tayland’ın incisi, kültür ve aktivite şehri Chiang Mai!

Tayland'ın yataklı trenleri

Tayland’ın yataklı trenleri