Eylül 2010
Nepal’de Kathmandu’dan sonraki ikinci durağımız Pokhara. Pokhara zaten güzel ve görülmeye değer bir şehir, bir göl şehri olduğu ve Himalayalar’ın eteklerinde bulunduğu için de aynı zamanda soluklanmak, mola vermek için harika bir durak. Ama Pokhara’yı işlek ve kalabalık bir turist şehri haline getiren en önemli etken meşhur Annapurna yürüyüşleri için başlangıç noktası olması.
Kathmandu otobüs maceramızdan sonra gözümüz korkmuş olmalı ki paşa paşa bir turist otobüsüne pahalısından biletimizi alıyoruz, klimalı rahat ve turistik ortamda halktan kopuk bir 7 saatlik yolculuk sonrası Pokhara’ya varıyoruz. Neredeyse ilk gördüğümüz otele yerleşip (sadece bir gece kalıp Annapurna yürüyüşüne çıkacağımız için çok seçici değiliz otel konusunda), hemen kendimizi Pewa Gölü kıyısına atıyoruz. Bir bot kiralayıp göle açılıyoruz ve güneşin batışını beklemeye başlıyoruz. Tam gün batımında şansımıza gözkyüzündeki muson bulutları dağılıveriyor ve Himalayalar ilk kez yüzünü gösteriyor bize. Tam anlamıyla büyüleyici…
Ertesi sabah erkenden kendimizi Annapurna yürüyüşü izinlerini vermekle yetkili ofise atıyoruz. Bir pasaport, bir resim ve 35 Euro karşılığı yarım saatte izinler elimizde. 5 günlük Annapurna yürüyüşümüze başlıyoruz! Poonhill-Ghandrak rotasındaki kısa turu gerçekleştireceğiz. Büyük sırt çantalarımızı yanımızda taşımamak için geceyi geçirdiğimiz otele bıraktık, dönüşte almak üzere. Yanımıza mümkün olduğunca hafif çantalar alıyoruz, Til’deki sırt çantası 8kg civarı, benimki 4kg. Ağır sırt çantalarını yanına almak isteyenler için bir alternatif taşıma yöntemi “şerpa” denilen yerli yük taşıyıcılarını kiralamak. Biz kendi çantamızı kendimiz taşırız dedik ve yanımıza sadece yedek bir iki giysi ve bol bol bisküvi, çikolata aldık. Dağ köylerinde bu tip yiyecekler çok pahalı ve uzun yürüyüşlerde de mutlaka enerjiye ihtiyaç oluyor. Pokhara’dan stoklamak daha ekonomik.
İlk yürüyüş günümüze Pokhara’dan minübüsle ulaştığımız Nayapul’da başlıyoruz (1025m yükseklikte) ve günü 1540m yükseklikteki Tikhedunga’da noktalıyoruz. 5-6 saat civarı yürüdük ve ilk gün olduğu için çok zorlamadık kendimizi. Yol da fazla dik ya da engebeli olmadığı için ilk gün yürüyüşünü sancısız atlatmış oluyoruz. Annapurna yürüyüş yolları boyunca geceyi geçirebileceğiniz küçük dağ pansiyonları var. Genelde yerli halk kendi yaşadıkları evleri büyüterek pansiyona çevirmiş, aile tesislerinde kalınıyor yani. Konaklama fiyatları inanılmaz ucuz, gecelik 1 Euro’ya oda bulduk bir seferinde. Ama akşam yemeği ve kahvaltıyı kaldığın pansiyonda yemek zorundasın (yazılı bir kural yok ama herkes böyle olması gerektiğini biliyor her nasılsa) ve işletmeciler asıl parayı yemeklerden kazanıyor. Yine de herşey çok ucuz, genelde konaklama ve yemekler dahil iki kişi toplam 5-10 Euro’yu geçmiyor günlük harcamalarımız. Bu dağ pansiyonlarında lüks aramamak lazım. Temiz ama gayet basit herşey, yemeklerden odalara kadar. Zaten akşamları bir pansiyona varır varmaz karınları doyurduktan sonra direk sızılıyor yorgunluktan. Yani lüks ya da konfor aramaya bile hali kalmamış oluyor insanın tüm gün dağlarda yürüdükten sonra.
İkinci gün sabah 7’de yollara düşüyoruz. En zorlu yürüyüş günü bu gün, 1540 metreden 2860 metreye çıkacağız. 5-6 saatlik yürüyüşün ilk 3 saati çok dik basamaklı bir yolu tırmanarak geçiyor. Günün sonunda Ghorepani’de kendimizi bir pansiyona attığımızda bacaklarımı hissetmiyorum bile artık. Ama sonra pansiyon odasının perdesini açtığımızda tüm yorgunluğu unutuyoruz: Karşımızda tüm güzelliği ve heybetiyle Himalayalar’ın karlı tepeleri duruyor. Bu harika manzarayı izlemeye doyamadan uykuya dalıyoruz, ertesi sabah gün aydınlanmadan kalkıp 500 metre daha tırmanmamız lazım, meşhur Poon Hill’de güneşin doğuşunu izleyeceğiz!
Üçüncü gün sabah 4’te kalkıp tekrar tırmanışa başlıyoruz. Yükseklik arttıkça hava soğuyor, neyse ki yanımıza aldığımız tüm t-shirtleri ve hırkaları üstüste giyip kendi çapımızda kışlık kıyafet yapmış durumdayız. Bizimle birlikte o saatte Poon Hill’e tırmanan en az 100-150 turist daha var. Ne de olsa buradan güneşin doğuşunu seyretmek olmazsa olmaz bir turistik aktivite. 3200 metre yükseklikteki Poon Hill, Annapurna dağ sıralarının 8000 metre yüksekliğindeki iki zirvesini de içine alan panoramanın izlenebileceği nadir noktalardan biri. Hele de gün doğumunda tadına doyum olmuyor haliyle. Yüzlerce diğer turistle birlikte güneşin doğuşunu izleyip, bol bol fotoğraf çekip Poon Hill’den ayrılıyoruz. Gün yeni başlıyor, yolumuz uzun. Üçüncü günümüzde rekorumuzu kırıp 8 saat boyunca yürüyoruz, neyse ki yol bir gün önceki gibi dik ve engebeli değil. Akşama doğru, tam da yağmur başlamışken, gece konaklayacağımız dağ köyüne varıyoruz, Tadapani (2630m). Yağmur demişken, Annapurna yürüyüşü yapacaksanız muson dönemine denk getirmemenizi öneririm. Muson yağmurları altında dağ ve orman yolları yürünmesi oldukça zor bir hal alabiliyor. Daha da kötüsü bulutlu havalarda Annapurna manzaralarını göremeyebilirsiniz ki bu da yürüyüşün en önemli kısmı zaten. Muson yağmurları bu bölgede Eylül sonunda bitiyor. Biz oradayken henüz tam kesilmemişti yağmurlar ama şansımıza hep geceleri yağdı, yürüyüş planımızı ve manzarayı çok etkilemedi. Tadapani’de kaldığımız pansiyon da gayet güzel dağ manzaraları sunuyor bize…
Dördüncü gün inişe geçiyoruz. Günlerdir dik yolları tırmanırken bundan daha zoru olmaz artık diye düşünmüştük ama iniş çok daha zormuş meğer. Buna karşılık iniş yolu o kadar güzel ki etrafı seyredalmışken şikayet etmeyi unutuyoruz. 2000 metre civarında bir yükseklikte bir orman yoluna giriyoruz. Dar patikalar, üstünden atlanması gereken şelale ve ırmaklar, maceralı da bir yol yani. Bu arada ağaçlardaki büyük, beyaz maymunları farkediyoruz. Bir de zaman zaman önümüzden hızla kayıp geçen yılanlar var, ormanda gördüğümüz vahşi hayat bundan ibaret. Günü, Annapurna maceramızdaki son mola yerimiz olan Syuali Bazaar’da noktalıyoruz ve geceyi pirinç tarlaları arasında küçük bir köy evinde geçiriyoruz.
Beşinci ve son günümüzde sabah erkenden yola düşüp öğleye doğru bitiş noktası olan Birethanti’ye varıyoruz. Buradan Pokhara’ya kalkan özel cipler var ama çok pahalı fiyat söylüyorlar, biz de yol kenarına çıkıp geçen otobüslerden birini durduruyoruz. Fiyat çok daha ucuz ama 4-5 saati kaynayan bir motorun üzerine sıkışmış olarak geçiriyorum, indiğimde benzin kokusundan hafif kafayı bulmuş durumdayım. Annapurna yürüyüşü tek kelime ile harika geçti bizim için ve tüm Hindistan-Nepal seyahatimizin favorilerinden biri oldu. Ama aynı zamanda da oldukça yorucu bir aktiviteydi, bu sebeple Pokhara’da bir kaç gün daha kalıp dinlenmeye karar veriyoruz.
Yemyeşil bir bahçe içindeki Yeti Guesthouse’a yerleşiyoruz. Gayet uygun fiyatlı, temiz ve rahat bir pansiyon. Bir de bahçesinde Osho Meditasyon Merkezi var ama burada bir kez yoga dersine katıldım ve pek memnun kalmadım. Fiyat da pahalı sayılırdı. Pokhara’da günlerimizi dinlenerek geçirmeye karar verdik güya ama yan gelip yatma özürlü olduğumuz bir kez daha ispatlanıyor: İlk günümüzde hemen bir motosiklet kiralayıp etrafi keşfe çıkıyoruz. Davis Falls ve International Mountaineering Museum görmeye değer. İkinci günümüzde yine hızımızı alamayıp yamaç paraşütü yapmaya karar veriyoruz. Pokhara’da yamaç paraşütü yapmak oldukça popüler bir turist aktivitesi, yamaç paraşütü organizasyonu yapan onlarca tur şirketi var. Genelde hepsinin şartları ve fiyatları da benzer, biz de içlerinden birini rasgele seçiyoruz. Sarangkot tepesinden Pewa gölü üzerine atlıyoruz, manzara sisli havaya ragmen güzel. Organizasyon çok profesyonel, hocaların hepsi Batı’dan ithal 🙂 20 dakika filan uçuyoruz. Ben daha önce Fethiye’de Ölüdeniz’de de yapmıştım yamaç paraşütü. Nepal’deki daha hoşuma gidiyor çünkü hem daha uzun sürüyor, hem de hoca bir ara paraşütü benim kullanmama izin veriyor. Pokhara’daki son günümüzde de Pewa Gölü’nden bir tekne kiralayıp karşı kıyıdaki World Peace Pagoda’ya gidiyoruz. Karşı kıyıya geçtikten sonra tekneyi parkedip Pagoda’nin bulunduğu tepeye bayağı bir yokuş tırmanmak gerekiyor ama tepedeki manzaraya değiyor doğrusu.
Ertesi sabah Chitwan şehrine doğru yola çıkacağız, buradaki vahşi hayat parkını görmek için. Ama alışılmamış bir seyahat yöntemi seçiyor ve Pokhara’dan Chitwan’a rafting yaparak gitmeye karar veriyoruz. Bu hikaye de bir sonraki yazıya…
Son olarak Pokhara’da yeme-içme ile ilgili kısa bir not: Bu şehir özellikle Annapurna yürüyüşünde Thal yemekten bunalmış olan turistler için bir yemek cenneti. Nepal ve Hint yemeklerinin yanısıra, hamburger, pizza, makarna gibi batı dünyası yemeklerini yapan bir çok restoran var; kek, pasta ve hatta Alman ekmeği bulabileceğiniz fırın ve pastaneler de cabası. Ama benim buradaki favorim Everest Steakhouse’daki 5cm kalınlığındaki biftekler oldu. Bir buçuk aydır Hindistan’da hiç kırmızı et yememiş olmamızın da bunda etkisi var sanırım.
Pokhara vardığım zaman ben de çantamı otel odasına atr atmaz Pewa’da sandal kiralamıştım. Hoş bir yazı olmuş, teşekkürler.
Ben de tesekkur ederim, DagDelisi’ni takipteyim bundan boyle 🙂 Sevgiler..
dagdelisi’ne uğrayıp yorum bıraktığınız için ben teşekkür ederim! Mutlu seyahatler …
Güzel site
Nepal’de 3 aya yakın süre kalmış olmama rağmen bu kadar güzel gözlemleyememiştim. Ellerinize sağlık 🙂