Laos’taki ikinci durağımız çılgın bir parti ve aktivite kasabası olan Vang Vieng. Sabah 9’da Luang Prabang ana otobüs garından bindiğimiz otobüs saat 16’e doğru Vang Vieng’e ulaşıyor. Vang Vieng’e geliş amacımız meşhur tubing aktivitesini denemek. “Tubing”i Türkçe’ye nasıl çevirsem bilemedim, şambrelle ırmakta turlamak kısaca. Varış saatimiz tubing organize etmek için çok geç olduğundan bir gece Vang Vieng’de konaklamaya karar veriyoruz.
Grand River View Otel’de geceliği 12 Euro’ya klimalı, banyolu, güzel bir oda kiraliyoruz. Sırtçantalarını odaya bıraktıktan sonra Vang Vieng’i keşfe çıkıyoruz. Önce geleneksel Lao yiyeceği olan Laap’ı deniyoruz nihayet. İnce kıyılmış tavuk, balık ya da dana etinin salata malzemesi ve nane ile karışımı, bazen soğuk yenen bir yemek bu. Restoranlar ve kafeler 17-18 yaşında ve çoğu İngiliz sırtçantalılarla dolu. Biz yaşlı mıyız neyiz diye hafiften kendimizi sorgulamaya başlıyoruz ve gece ilerledikçe bu hissiyat giderek artıyor. Vang Vieng geceleri turist partileri ile meşhur. Barlardaki Happy Hour’larda biralar kova ile satılıyor. (Abartmıyorum, bucket diye bir alternatif var, birayı ya da kokteylleri küçük kovaların içinde satıyorlar, arkadaşlar aralarında paylaşıyor). Ve her yer 18-20 yaş arası çılgın parti gençliğiyle dolu. Bir de tüm restoran ve kafelerde dev ekranlarda Friends dizisi gösteriliyor ve gençlik tubingden ve partiden arta kalan zamanları bu dev ekranlara yapışmış vaziyette geçiriyor. Bilmiyorum benim mi ters günüme denk geldi ama Vang Vieng’deki bu partici şamatacı Friends’ci turist grubuna ısınamadım pek nedense. Bangkok’ta ya da Chiang Mai’da da gece hayatı, çılgın partiler var fazlasıyla ama oralardaki partiler, eğlenceler yerel hayatın, normalin içine doğal olarak karışmış gibi. Oysa Vang Vieng o kadar küçük bir kasaba ki akşam olunca tüm yerli halk evlerinin içine, dükkanlarının önüne attıkları küçük taburelere çekilip bu çılgın parti kalabalığını uzaktan seyrediyor gibiler. Parti ortamında, bir saatten sonra merkezdeki sokaklarda, barlarda görüp görebildiğimiz tek Laos’lular bar-restoran çalışanları idi. Dediğim gibi belki sadece o gecelik partici turist popülasyonu biraz fazla kaçmış ya da ben sabah ters tarafımdan kalkmış olabilirim ama Vang Vieng “teenage” turistlerin parti mekanına dönüşmüş, kişilik çatışması yaşayan bir kasaba olarak göründü benim gözüme. Sokakta yürürken (yaşımızı da pek göstermediğimiz için) yanımıza gelip “hey adamım, nereye gidiyorsunuz, hadi parti yapalım, ehe ehe” diye sırnaşan sarhoş turistlerden gına gelince bir süre sonra otele döndük. Tamam, itiraf ediyorum, oradaki yaş ortalamasından oldukça yukarıda olan yaşım gereği bunalıma girip huysuzluk yapmış da olabilirim 🙂 Neyse, yarın olsun, bir an önce tubingimizi de yapıp gidelim buralardan diye erkenden yattık uyuduk Laos’un meşhur parti şehrinde! (Not: 18’lik sırtçantalılara haksızlık ettiğimi düşünenler, haklısınız, yazı sonunda ben de gereken açıklamayı yaptım zaten, bkz. sayfa sonu 🙂 )

Tüm restoran ve kafelerdeki tipik manzara: Dev ekranlarda Friends ve diğer bilimum Amerikan TV dizileri ve ekranlara kilitlenmiş turistler 🙂
Ertesi sabah saat 7 gibi kalktık. Yoğun bir gün bekliyor bizi. Önce yürüyerek merkeze 15-20 dakika uzaklıktaki Tham Jang mağarasına gitmeye karar veriyoruz. Yolda yürürken sabahın o turist-kuş uçmaz saatinde (bu saatte uyanan pek kimse yok ortalıkta, sadece Laos’lu işletme sahipleri) karşıdan 18’liklerden genç bir turistin geldiğini görüyoruz. Yanımıza gelince duruyor ve “Pardon, burası neresi acaba?” diye soruyor. Elimizdeki kasaba haritasından hangi sokakta olduğumuzu göstermeye çalışırken, “Yok, sokağı sormuyorum, burası hangi şehir” diyor 🙂 Biraz konuşunca anlıyoruz ki bir önceki gece otobüsle Luang Prabang’dan buraya gelip, kendini direk bir parti ortamına atmış. Kovalarda bira ve etraftan bulduğu malum sigaralar filan derken filmi koparmış, hiç bir şey hatırlamıyor. Bir otele yerleşip sırtçantasını bırakmış ama hangi otel bilmiyor. “En iyisi sen otellerin olduğu merkez sokağa gidip, tek tek tüm otellere sor” diye tavsiye ediyoruz, nasıl olsa küçük yer, bulur eninde sonunda diyerek. Tam ayrılırken ” Vaktiniz var mı oturup birer bira içelim’ diyor, “hadi çocuğum, git bir an önce çantanı filan bul, kendini iyice kaybetmeden” diye kovalıyoruz çocuğu artık.
Tham Jang küçük bir mağara ama içi ışıklandırılmış, yürüyüş yolları yapılmış, ziyaret etmeye değer. Mağaraya çıkan merdivenlerin başında ırmak bir de küçük havuzcuk oluşturmuş, mağara çıkışı Til biraz yüzüyor burada hatta. Sonra şehir merkezine dönüp, bir restoranda kahvaltımızı yapıp (sebzeli kızarmış pirinç ya da makarna çorbası tipik Güney Asya kahvaltısı), Vang Vieng’de olmamızın esas amacı olan Tubing aktivitesi için harekete geçiyoruz. Vang Vieng’de tubing organizasyonu tek bir firmanın tekelinde. Merkezdeki bu firmaya ait ofisten şambrelleri kiralıyorsunuz, sizi ciplerle tubing başlangıç noktasına bırakıyorlar, sonrası size ait. Nam Song ırmağındaki bu 5 kilometrelik şambrel yolculuğunuzda tek başınasınız. Kendinizi sadece suların akışına bırakıp bu yolculuğu 1-2 saatte (eğer yağmur sezonu ise ve su seviyesi ve akıntısı yüksekse çok daha kısa bir zamanda) tamamlayabilirsiniz ya da ilk bir kaç kilometre boyunca yanyana sıralanmış ırmak kenarı bar ve restoranlarında eğlence, dans, içecek, yiyecek molası vererek akşama dek burada oyalanabilirsiniz. Biz ikinci şıkkı seçiyor ve önümüze çıkan ilk üç-dört bara yanaşıyoruz. Irmak kıyısı boyunca derme çatma platformların üzerine kurulu bu derme çatma barların hepsinde bol bol içki ve müzik mevcut. Bir de bir Avrupa ülkesinde hayatta güvenlik kontrollerini geçemeyecek su kaydırakları, salıncaklar, atlama platformları. Barlardaki görevliler ırmakta şambrelin içinde yüzmekte olan bize birer halat atıyorlar, biz bu halata tutununca bizi platformlarına çekiyorlar, böylece tırmanıp çıkıyoruz yukarı . Duyduğumuza göre burada geçen sene 27 turist hayatını kaybetmiş, çoğu da bu barlarda içkiyi fazla kaçırıp kaydıraklardan atlarken ya da tubing yaparken akıntıya kapılıp boğularak ölenler. Aslında çok eğlenceli ve değişik bir tecrübe ama öğlen güneşinin altında içilen biraların sayısını fazla kaçırmamak can güvenliği açısından gerekli gibi görünüyor. Farkındayım, Vang Vieng yazımda iyice yaşlı didaktik teyze moduna büründüm, fazla kalmayacağım söz 🙂

Kendimizi Nam Song Irmağı’nın sularına bıraktık. Arka planda yolumuzun üstündeki ilk tubing barı görülebilir
Yolun ilk yarısını böyle barlara tırmanıp salıncaklarda, kaydıraklarda eğlenerek geçirdikten sonra ikinci yarı başlıyor. Henüz yağmur sezonunun başında olduğumuz için su seviyesi alçak ve fazla akıntı yok nehirde. Dolayısıyla çok yavaş ilerliyoruz. Bir de öğle sıcağı bastırıyor bu arada ve o öğlen güneşinin altında son bir buçuk saat oldukça zorluyor bizi. Güneş kremimizi de yanımıza alamadığımız için bir güzel de haşlanıyoruz bu arada.
Nehirdeki tubing rotasının sonuna geldiğimizde şambrelleri kıyıya çekip yürüyerek tubing ofisine dönüyoruz. Teslimatı yaptıktan sonra sırtçantalarını bırakmış olduğumuz otelimize dönüp hızlıca üzerimizi değiştiriyor ve kendimizi yola atıyoruz. Bir sonraki hedefimiz Laos’un başkenti Vientiane. Ana otobüs garına gitmek yerine yoldan geçen bir kamyonet-dolmuşu çeviriyoruz. Arkası açık bu kamyonetin arka tarafında bizimle birlikte 4-5 Laos’lu müşteri var. Sadece üstü brandayla örtülü bu kamyonet arkasında 3,5 saatlik eğlenceli ama bol sarsıntılı ve muson yağmurlu bir yolculuk bizi bekliyor. Ve tabi ki Vientiane!
Dip not: Aslında bu yazıda genç ötesi sırtçantalıların arkalarından atıp tuttum ama 18 yaşını yeni doldurup sırtçantasıyla dünyayı dolaşmaya çıkmış bu gencecik gezginlere bir yandan da hayıflanıp hayranlık duydum. Sırtçantalı olmanın keyfini ve heyecanını anca 20’li yaşların sonunda keşfetmiş biri olarak hayatımdaki çok çok nadir “keşke”lerden birisi bu gezilere daha erken başlamamış olmak . Ve farkettim ki özellikle Avrupa’da ve Avusturalya’da liseyi bitirip üniversiteye ya da iş hayatına atılmadan önce dünyayı görelim diyerek sırtçantasını alıp dünya turuna çıkan 18’lik gençlerin sayısı hızla artıyor. Keşke Türkiye’de de olabilse bu. Olabilir mi?
Emegine,yüregine saglik
yazinizi zevkle okudum