06- 07. 05. 2012
Vientiane’da kaldığımız otel vasıtasıyla bizi Kong Lo Mağarası’nın bulunduğu Kong Lo köyüne götürecek bir turist otobüsü ayarlıyoruz (kişi başı bilet fiyatı 11 Euro). Sabah erkenden yola çıkıyoruz, 6 saatlik yolculuk konforlu ve klimalı otobüs sayesinde çok rahat geçiyor. Otobüs televizyonunun ekranında dönüp duran acılı aşk hikayelerinin anlatıldığı Laos klipleri en büyük eğlencemiz yine.
Kong Lo Mağarası’nı ziyaret etmek isteyenler için iki ana konaklama seçeneği var. Ya Kong Lo Mağarası’na yaklaşık 1 saat mesafedeki, daha büyük yerleşim yerleri olan Ban Khoum Kham veya Tha Khaek’te kalabilirsiniz ya da bizim yaptığımız gibi Kong Lo Köyü’nde misafir olabilirsiniz. Otobüsümüz Tha Khaek’in içinden geçiyor ve bir kısım yolcu burada iniyor ama biz son durak olan Kang Lo Köyü’ne kadar (Ban Kong Lo) devam ediyoruz. Otobüs önceden anlaşmalı olduğu, köyün tek büyükçe konaklama tesisi sayılan bir pansiyonun önünde duruyor. Ama biz homestay olarak bilinen köyden bir ailenin evinde kalma olayını denemek istiyoruz. Gel gör ki bu aileyi nereden bulacağız? Bizimle otobüsten inen turistlerden bir grup hemen bu pansiyona yerleşiyorlar. Biz biraz oyalanıyoruz pansiyonun önünde, kime gidip ne soracağımızı bilmeden. Bir kaç dakika geçmeden yanımıza güleryüzlü genç bir kadın yaklaşıyor. Bildiği tek İngilizce “Sleep, eat?” (Uyku, yemek). Evet diye kafa sallıyoruz, beni takip edin der gibi bir işaret yapıyor, düşüyoruz peşine. Az ilerideki köyün caddeye yakın kısmında bir bungalovun önünde duruyoruz. Beklediğimiz gibi bir aile evinde kalmayacağımızı öğrenince biraz hayalkırıklığına uğruyoruz, bu derme çatma bungalov sadece turist misafirler için yapılmış. Ama akşam yemeği ve sabah kahvaltısını bu ailenin evinde yiyeceğimizi öğrenince en azından ucundan görmüş olacağız ev misafirliğini, n’apalım diyerek kabul ediyoruz bu bungalovda kalmayı. (Akşam yemeği ve sabah kahvaltısı dahil gecelik bungalov fiyatı ise sadece 5 Euro!). Bizi buraya kadar getiren rehberimiz aynı zamanda bu bungalovların sahibi olan köylü ailenin annesi. Akşam yemeğini pişireceği kendi evlerini gösteriyor bize ve saat 19:00’da onlarda olmamızı söylüyor. Bir iki saat köy ve civarında dolaşıp, yaklaşık 10-15 dakika yürüme mesafesinde bulunan Kong Lo Mağarası’nın girişine dek yürüyüp sonra akşam yemeği için köye dönüyoruz. Bize gösterilen eve vardığımızda ev sahibimiz bungalovun mutfak olarak düşünülmüş köşesindeki ocağın başında yemek pişirmeye oturmuş bile. Bir süre evin küçük çocuklarıyla oynayıp evin babası ile biraz iletişim kurmaya çalışıyoruz. İngilizce konuşamadıklarından ne yazık ki sohbet etme imkanımız pek olmuyor. Yemek son derece basit ama lezzetli: pirinç ve sebze yemeği, önden sebze çorbası. Bu arada bizimle aynı otobüsle buraya gelmiş olan 4 kişilik bir sırtçantalı grubu da bize katılıyor, 18-20 yaş arası Avusturalya ve Kanada’lı gençler. Akşam yemeğini birlikte yiyor ve ertesi sabah saat 7’de kahvaltıda buluşmak üzere sözleşip odalara çekiliyoruz.
Ertesi sabah erkenden yine ailenin evindeyiz, sabah kalhvaltısı için. Kahvaltıdan sonra 4 kişilik diğer grupla birlikte mağaraya doğru yola çıkıyoruz. Mağara içine yolculuk için kiralanan botların 3’er kişilik olduğunu duyduk, bu sebeple bu grupla birlikte hareket etmek her açıdan faydalı 🙂 Mağara bir parkın içinde yer alıyor, girişte 1-2 Euro’luk giriş ücreti ödeniyor. Sabah çok erken gelmiş olmanın avantajı, bizden başka kimseler yok ortada. Sıra ya da bot beklemek zorunda kalmadan hemen iki bot ayarlanıyor ve yola düşüyoruz. (Botlara da ekstra 3-4 Euro ödeniyor).
Kong Lo Mağarası içinde uzayıp giden 7.5 kilometrelik bir nehir boyunca botlarla tur atılabiliyor. Mağara inanılmaz görkemli, genelde 30 metre genişliğinde ve kimi kısımlarda tavan yüksekliği 100 metreyi buluyor. Bu devasa ve yer yer ışıklandırılmış ama genelde karanlık mağaranın içinde yaklaşık 8km boyunca botla seyahat tuhaf hisler uyandırıyor insanda. İki bot önlü arkalı ilerliyoruz ve kaptanlarımız ışıklandırma olan kimi kısımlarda botları kıyıya çekiyor. Böylece mağara içinde yürüyerek keşifte bulunma şansımız da oluyor. Sarkıt ve dikitler, karanlığın içinde uçuşup duran yarasalar, kafamızda tepe lambalarımızla sağa sola bakınıp duran bizler, sanki bir Indiana Jones filmi içindeyiz 🙂 Yarım saat kadar mağara içinde oyalandıktan sonra botlarla mağaranın diğer tarafından çıkıyoruz ve küçük bir köye yanaşıyoruz. Burada bir içecek molası veriliyor. Sonra tekrar botlara dönüp yine geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz öbür tarafa. Bu arada farkediyoruz ki bu mağara iki yakadaki küçük köyleri de birbirine bağlıyor. Mağara içinden geçen botların kimisi bizimki gibi turist gezdirme botu. Ama kimisi de köylülerin ulaşım için kullandıklari bot-taksiler.
Başlangıç noktamıza geri döndüğümüzde Til ve grup arkadaşlarımız mağara girişindeki küçük doğal havuzda biraz yüzme, atlama, zıplama, oynama molası veriyorlar. Bu arada belirtmek lazım, ön araştırmalarımızda mağara içinde şnorkelle dalış yapılabildiği yönünde bilgiler okumuştuk internette ve Til büyük bir hevesle yanına şnorkelini almıştı ama botla seyahat boyunca ve mağara içinde hiç böyle bir şnorkel alanına rastlamadık. Kaptanlarımıza sorduğumuzda da ancak mağara girişindeki bu doğal havuzlarda yüzülüp şnorkel yapılabileceğini söylediler. Yani biz bulamadık bu şnorkel hikayesinin aslını.
Saat öğlen olmadan mağara turumuzu bitirmiş, bungalovlarımızda son bir kez duş alıp çantaları toplayıp yola düşmüş durumdayız yine. Bir sonraki hedefimiz güneyde 4 Bin Adalar (Four Thousand Islands) olarak bilinen bölgedeki Don Khone Adası. Köyden çıkıp anayola nasıl varacağımıza dair en ufak bir fikrimiz yok ama bu uzak rotalardaki sırtçantalı gezilerde öğrendiğimiz bir şey varsa o da: Yola bir düş, gerisi mutlaka gelir 🙂 Ana caddeye çıkıp yürümeye başlıyoruz, mağara turu arkadaşlarımız da bizim kendimize inancımızdan etkilenmiş olmalılar ki peşimize takılıyorlar. Yanımızdan geçen bir kaç kamyonet ve motora el sallayıp durdurup nereye gittiklerini anlamaya çalışıyoruz. Sonunda çat pat İngilizce bilen bir şöför biraz ileride bir kamyonet-taksi durağı olduğunu, oradan bizi bir sonraki kasabaya götürecek taksiler bulabileceğimizi söylüyor. O kasabaya bir varırsak gerisi gelir nasıl olsa diyerek grup arkadaşlarımızla birlikte atlıyoruz bir kamyonetin-taksinin arkasına… Sonrası 24 saatlik bitmek bilmeyen, traji-komik bir yol hikayesi. Bir sonraki yazıya…
Laos aşkım, senin bu postların sayesinde günden güne depreşmekte. Ne güzel ülke!
Köy evi çok ilginç görünüyor. 5 Euro inanılmaz bir rakam! Bu arada kaldığınız yerde içtiğiniz çorbaya takıldı gözüm. Bali’de Amed diye bir şehirde, görüntüsü buna benzer, deniz ürünlerinden yapılmış bir çorba içmiştik, Hatta ingilizce adına “sensational soup” demişler. Ve hakikaten sensational’dı. İki üç kez gidip gidip içtik o çorbadan. Canım çekti şimdi…
Bugünlerde sadece gezeceğim ve gezdiğim yerleri yazacağım bir hayatı hayal ediyorum Şilan:) Güneşli bir sonbahar gününden sevgiler!
Laos cidden kucuk, guzel, egzotik ve henuz pek de turistik olmamisken ziyaret edilmesi gereken bir ulke Alkim’cim, yani elini cabuk tut derim 🙂
Koy evi tecrubesi ilginc bir tecrubeydi cidden ve tum Guney Asya seyahati boyunca yaptigimiz en ekonomik konaklama oldu ayni zamanda. Corba son derece basit ama lezzetli bir sebze corbasiydi, icinde kizarmis yumurta parcalari da var.
Ah, o hayalin aynisindan bende de var son zamanlarda. Gerceklesir bakarsin bir gun, kimbilir…
Bulutlu bir sonbahar gununden sevgiler 🙂