Dört hafta sürecek olan bebekli, sırtçantalı ve çadırlı Amerika seyahatimizin ilk durağı Colorado Eyaleti’nin başkenti olan Denver şehri oldu. Üç haftalık uzun mu uzun ve maceralı, pek çok ulusal park ziyareti içeren araba yolculuğumuza başlamadan önce bir hafta boyunca Denver’da Til çalışırken biz de Maya ile jetlag atıp, dinlendik.
Öncelikle, koskoca Amerika’da (Calfornia turu ya da New York ziyareti dururken) neden Türk turistlerin pek de tercih etmediği bu rotayı seçtiniz diye sorarsanız, önümüze çıkan fırsatları değerlendirdik diyebilirim 🙂 Til’in Denver’da bir seminere katılması gerekiyordu, biz de küçük bebekle çıkılabilecek uzun yol seyahati arıyorduk, neden birleştirmeyelim ikisini dedik. Sonra Denver’ın etrafında ziyaret edilebilecek nereler varmış diye araştırmaya başlayınca Colorado ve Utah eyaletlerinin aslında birer ulusal park cenneti olduğunu ve Amerika’nın pek çok popüler ulusal parkının buralarda yer aldığını görduk ve rotamızı da ulusal park ziyaretleri etrafında çizdik. Rotamızı aşağıda görebilirsiniz. Amerika seyahati düşünen doğa meraklısı tüm gezginlere şiddetle öneririm bu rotayı.
Denver, meşhur Rocky Mountains (Rocky Dağları) eteklerinde, South Platte ve Cherry Creek nehirlerinin kesişim noktasında kurulmuş, denizden 1,600 metre yükseklikte bir şehir. Çok modern, oldukça büyük ama yorucu ve kalabalık bir Amerikan metropolü değil. Ayrıca şehirde yaşayan herkes acayip sportif, doğa tutkunu, özellikle dağcılık, tırmanış ve dağ yürüyüşü sporlarının meraklısı çok fazla. Bir yandan da ekonomisi gelişmiş bir iş merkezi, sabahın beşinde koşup sonra ofise giden insanlardan geçilmiyordu ortalık. Sabahın beşinde koşan insanları sen nereden biliyorsun konusuna artık girmek istemiyorum, daha güzel şeylerden bahsedelim lütfen 😉 (bkz. bebek ve jetlag).
Denver şehrinin insanları benim gözümdeki Amerikalı imajını sarstı. Bir tane bile obez, sağlıksız beslenen yerel insan görmedim. Tüm fastfood restoranları turist kaynıyordu ama genç Denver nüfusunun çoğu sabahları işe gitmeden koşuya çıkıp, öğle yemeklerinde ellerinde salata kutularıyla sokakları turlayıp, haftasonlarını televizyon karşısında değil Rocky Dağları’na tırmanarak ya da etrafta doğa yürüyüşleri yaparak geçiriyorlardı.
Denver’da en çok etkilendiğim şey ise eski endüstriyel binalardan bozma yapılar ve loft dedikleri daireleri oldu. Kırmızı turuncu tuğlalı, yüksek tavanlı ve dar pencereli, hem antika bir havası olan hem de modern bu yapılar çok hoşuma gitti benim. Hatta biz de bir hafta boyunca Airbnb’den bulduğumuz bu tarz bir loft dairede kaldık şehrin ruhunu yaşayabilmek için (bkz. yukarıdaki resim). Yolunuz bir gün Denver’a düşerse bu tarz eski ve restore edilmiş bir loft`ta ve LoDo (Lower Downtown) denilen aşağı Denver merkezinde bir yer bulmanızı öneririm. LoDo, hem şehrin meşhur alışveriş ve piyasa caddesi olan 16th Street Mall’a, hem de çok güzel bir yürüyüş ve temiz hava parkuru olan nehir kenarındaki Confluence Park`a çok yakın. Ayrıca gece ve eğlence hayatı için uygun mekanlara da yakın konumda.
Denver’da yapılabilecekler ise kısaca şöyle:
- Street Mall’da tur atmak. Trafiğe kapalı, sadece Street Mall Shuttle denilen ücretsiz otobüsün geçtiği bir cadde burası. Alışveriş, yeme-içme için ideal. Vaktiniz varsa baştan başa yürüyebilirsiniz ya da ücretsiz bir hizmet olan ve sadece bu cadde üzerinde gidip gelen otobüsü kullanabilirsiniz.

Street Mall boyunca yol üzerinde halkın kullanımına açık böyle piyanolar var, isteyen oturup başına uzun uzun çalıyor.
- Confluence Park. Nehir kenarında yürüyüp Confluence Park’ta bir piknik molası verebilir ve hatta doğru mevsimdeyseniz bu nehir üzerinde rafting yapabilirsiniz.
- Denver Art Museum (Sanat Müzesi) hem mimari olarak hem de sergileriyle çok başarılı, tavsiye ederim. Street Mall’un sonuna dek ücretsiz otobüs ile gidip sonra da bir 15-20 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz buraya. Bir de Museum of Contemporary Art isimli modern sanat müzesi var ama biz burayı pek beğenmedik.
- Diger bir ilginç müze de Street Mall üzerindeki Amerikan Merkez Bankası tarafından hazırlanan ve yine merkez bankası Denver şubesinin içinde yer alan Para Müzesi (Money Museum).Yanınızda pasaport olması şart, sıkı güvenlik kontrolünden geçmek gerekiyor. Giriş ücretsiz, konuyla ilgilenenler için ilginç ve eğlenceli bir müze. Müzeyi gezdikten sonra danışmadaki müze görevlisine “dolar” isminin nereden geldiğini sorduk, bilemedi, diğer görevli arkadaşlarına sordu, onlar da bilemediler. Amerika Merkez Bankası’nın Para Müzesi görevlilerinin hiç aklına gelmemiş bu soruyu kendilerine sormak 🙂 Biz de internetten bakıp öğrendik daha sonra. Merak ettiniz mi? Buyrun.
- Denver’a 40km uzaklıktaki Boulder şehri, yeşil büyük parkı, Rocky Dağları’na çıkan güzel yürüyüş rotası ve canlı şirin şehir merkeziyle ziyaret edilmeye değer. Arabayla ulaşım çok kolay, ayrıca Denver’dan buraya otobüs seferleri de var bildiğim kadarıyla.
- Doğa sporları ve kamp tutkunları, meşhur outdoor ekipmanları zinciri REI‘ın Denver’daki büyük outlet mağazasına uğramayı ihmal etmeyin.
- Yeme-İçme: Bir Hamburger zinciri olan Smash Burger‘da yediğim hamburger ve spesiyaliteleri olan ince dilim patates kızartmaları harikaydı. Street Mall üzerinde bir şubesi var.
Krepli, yumurtalı jambonlu geleneksel bir Amerikan kahvaltısı için Sam’s No.3 isimli restorana mutlaka uğramalısınız. Servis güleryüzlü, porsiyonlar dev (resimde görülen kahvaltı tek kişilik porsiyondu, iki kişi anca yedik), konumu da çok merkezi (Tabii ki Street Mall yakınında). Atmosfer ise kendinizi 80’li yılların Amerikan filmlerinde bir figüranmışsınız gibi hissetmenizi sağlıyor. Ayrıca Amerika’da genel olarak en sevdiğim şey hizmet sektörünün samimiyeti, hızı ve esnekliği oldu. Örneğin hangi restorana oturursanız oturun, önünüze sizin ısmarlamanıza gerek kalmadan bir sürahi içme suyu geliyor, ücretsiz. Bu porsiyon çok büyük, iki kişi paylaşmak istiyoruz dediğinizde hemen iki tabak ayarlayıp porsiyonu ikiye bölüveriyorlar. Avrupa’da asla olmayacak şeyler bunlar.
Diğer bir popüler kahvaltı mekanı Corner Bakery Cafe. Street Mall üzerinde bir kaç tane var hatta.
The Big Bang Theory dizisi ile meşhur olan Cheesecake Factory ise tam bir turist mekanı, yer bulmak oldukça zor. Cheesecake denedik, çok da özel bir tat değildi. Ama hamburgerleri fena değil.
Denver’da bizim yaptığımız gibi merkezi bir yerde, özellikle de LoDo’da kalırsanız altınızda araba olmasına çok da gerek yok. En önemli ziyaret noktalarına yürüyerek ya da ücretsiz Mall Street otobüsünü kullanarak ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca metro ve otobüsler de var, toplu taşıma gelişmiş. Biz de bu yüzden Denver’da bir hafta arabasız idare edebildik. Bir haftanın sonunda da kiralık arabamıza atlayıp yol seyahatimize başladık.
Bir sonraki yazıda Great Sand Dunes (Büyük Kumullar) Ulusal Parkı’ndayız!
Reblogged this on yasarnorman.
Her sey iyi guzel de, Cheese Factory kismi olmamis 🙂
Selamlar, Colorado gezi notlarım için siteme beklerim.
dikeydunyam.com