14-15.06.2015
Konuk Yazar: Ceren Aydın Topkaya
Herkese merhaba,
İngiltere’nin küçük bir ülke olmasının en büyük avantajı mesafelerin kısalığı, böylece kısa zamanda çok yer görebilmeniz. Ve bendeniz iki günde rock hayranı eşimle beraber İngiltere’nin en büyük rock müzik festivali Download Festival’e gitmeyi, bir sonraki gün de Derby ve Birmingham şehirlerini gezmeyi başardım.
Konser mekanı Donnington Park diye hiçliğin ortasında bir yer, o yüzden kamp yapmak mantıklı. Ya da 30 dakika mesafedeki Derby şehrinde kalacaksınız, ya da karavanla geleceksiniz.
İşte festival mekanı. Biz mekana şu şekilde ulaştık, önce Bristol’dan otobüsle 2 saatte Birmingham’a geçtik, sonra ordan trenle yarım saatte Derby’ye gittik, gece Derby’de kalacaktık, o yüzden otele gidip eşyalarımızı bıraktık, sonra da Derby tren istasyonunun önünden 5 pounda servisler sizi Donnington’a götürüyor, ona binip gittik, bu arada Derby çok küçük bir şehir, günlerden pazar, sokaklarda dolaşan gotik makyajlı, derileri çekmiş insanların festival kitlesi olduğunu anlamak çok kolay, ama garip bir durum var, hepsinin ayaklarında lastik balıkçı çizmeleri var, ve çizmeler çamur içinde. Biz dedik ki kendi kendimize, ha demek azcık çamur var. Haha, hayatımızın en büyük hatasını orda lastik çizme almayarak yaptık.
Yukarıdaki fotoğraf gerçeği tam olarak yansıtmıyor, ama meğerse böyle bir durum varmış, Cuma günü çok yağmur yağmış, binlerce kişi de üstüne basa basa çamuru iyice balçık haline getirmiş. İlk başta küçük bir şok yaşıyor insan, sonra alışıyorsun, hatta oyun gibi oluyor. Şöyle anlatayım, Derby tren istasyonu görevlileri çamur temizlemekten öyle bıkmış ki istasyon girişinde galoş dağıtıyordu 🙂 Tabi konser dönüşü otelde bir saat ayakkabılardan çamur temizlemek de paha biçilemez 🙂
Gelelim gruplara ve ortama. Bir kere Türkiye’de de Rock’n Coke, Park Orman’daki bilimum festival, Metallica, İron Maiden gibi stadyum konserlerini de görmüş biri olarak söyleyebilirim ki ortam gerçekten çok daha farklı. Ne bileyim daha rahat hareket ediyorsunuz, etrafta full makyajlı mini etekli kızlar pek yok, kimse kimseye yazmıyor, herkes kendi halinde eğleniyor. Tek sorun çamurdan dolayı yere oturamamak, herkes portatif sandalyelerden getirmiş o yüzden. Benim tek derdim hangi rock tişörtümü giyeyimdi konser öncesi, ve o kadar soğuktu ki hava değil montu çıkarmak, yağmur başlayınca yorulursak üstüne otururuz diye aldığım plastik muşambaya sarıldım 🙂
Hava aydınlıkken rock konseri de enteresan oluyor bu arada, ama dokuz buçukta güneş batıyor, ve o satte çalma şerefi babaların babası KISS’e ayrılmış durumda. İki büyük, iki de küçük sahne var, ve guruplar tam kararlaştırılan saatlerde çıkıyorlar, böylece bir sahneden diğerine çamurlar içinde yuvarlanırken grubu kaçırmamış oluyorsun.
Biz In Flames, Billy Idol, Slash, Motley Crue ve tabi ki KISS’i izledik. Hepsi gayet başarılıydı. Tuvalet derdimiz olmasın diye çok içememek dışındada keyfimiz gayet yerindeydi.

KISS!!!!!!!! Her biri en az 60 yaşındaki adamların sahne şovları, sesleri, enerjileri gerçekten müthişti.
Organizasyon kesinlikle tıkır tıkır işliyordu, kuyruklar gayet hızlı ilerliyordu, bilekliklerinize para yüklediğiniz için dokunarak ödemenizi hızlıca yapıyordunuz, ve Türkiye’deki gibi fiyatları iki katına çıkarma kesinlikle yoktu.
En korktuğum şey konser dönüşü servislerde çok kuyruk olacağıydı, onu bile çözmüş adamlar, aynı anda 40–50 servis kaldırdılar abartmıyorum. Festivale 80.000 kişi katılmış, Rock’n Coke yaklaşık 40.000.
Sonuç olarak üşüdük, kirlendik ama yüzlerimizde deli bir gülümsemeyle otelimize gittik. Bir daha gider miyim? Bilmiyorum açıkçası, konser biletleri gayet pahalı, seneye çıkacak olan gruplara gore değişir. Ama asıl hedefim aralarında bir hafta olduğu için bu sefer gidemediğim, ama Bristol’a sadece yarım saat mesafede olan meşhur Glastonbury Festivali. Gelmek isteyen olursa seneye görüşürüz 🙂
Ertesi gün, yani pazartesi akşam saat 20.00’de Birmingham’dan Bristol’e otobüsümüz vardı, bol vaktimiz olunca Derby’yi de gezelim dedik.
Derby Derbyshire bölgesinde. Kaldığımız otel International Hotel diye bir oteldi, konser sebebiyle şehir kalabalık olduğundan tren istasyonuna yakın otel bulamadık, 20–25 dakika yürünüyordu, ama gayet güzeldi, hatta bu sayede Derby’nin tam merkezinde olmayan Intu alışveriş merkezini ve Lara Croft Way’i de görmüş olduk. Bir insan niye sokağa bir aksiyon kahramanının ismini verir bilmiyorum.
Derby’de gezilecek yerler kısıtlı, ama gayet güzel. Sadler Gate, Market Place, Riverside Path, Corporation Street, St. Peters Quarter sayılabilir.
Dikkatimi çeken publar da 1530 yılından kalma Ye Olde Dolphin Inn, Silk Mill, Standing Order Pub ve European Restaurant oldu. Bir de buraya yakın trekking mekanı Peak District var, günübirlik geziler için ideal.
Gelelim Birmingham’a.

Birmingham Victoria Square- Meşhur heykelleri ve arka tarafta Council – belediye / Birmingham’ın merkezi sayılır.
Birmingham Londra’dan sonra en kalabalık şehir, zaten gayet büyük bir şehir, gelince anlıyorsunuz.
Biz ilk trenden indiğimizde New Street’e çıktık, o yolun devamında da Victoria Square var zaten. İlk indiğimizde çok şaşırdık, çünkü bütün şehir (tren istasyonunu, New Street’i ve bilimum başka yeri kastediyorum) inşaat halindeydi. Ortalık savaş alanı gibi. Sonradan sağda solda yazıları okuyunca anladık, meğerse Birmingham çok büyük bir yapılanma projesine başlamış, bizim kentsel dönüşümler gibi. Bütün sorunlu buldukları noktaları, yolları vs yeniliyorlarmış. Projenin adı da Paradise Birmingham, galiba önümüzdeki sene bitecek, bakalım nasıl olacak. Projeye 500 milyon pound harcandığını da belirteyim 🙂
Yine Victoria Square’de yukarıda gördüğünüz sütunlu bina da Birmingham Museum & Art Gallery diye geçiyor. Ücretsiz, içinde Picasso, Antık Mısır’dan eserler ve Birmingham tarihi ile ilgili bilgiler var, fırsatınız varsa gezmenizi tavsiye ederim. 10.00 – 17.00 arası açık.
Victoria Square’den sonra Chamberlain Square’i geçiyorsunuz, ordan Broad Street’e doğru gittiğinizde de Centenary Square diye geçen bölgede müthiş modern Birmingham Kütüphanesi’ni görüyorsunuz. Dışı da içi de ayrı güzel.
Broad Street’te kütüphanenin öbür tarafında da altın kaplama Boulton, Watt ve Murdoch heykeli var. Bu üç arkadaşın elinde ilk buharlı makinenin planları var, üzerinden geçiyorlar.
Broad Street’in devamında gece mekanları, restoranlar ve publar başlıyor. Sonra ordaki köprüden aşağı indiğinizde de Birmingham’ın meşhur mainline’ına, yani kanal kenarına ulaşıyorsunuz. Burası hem yürüyüş yapmak, hem nehirdeki kuğuları, ördekleri seyretmek, hem de bir şeyler yiyip içmek için güzel bir mekan.
Biz de geze geze zamanımızı doldurmuştuk. Son olarak Birmingham’ın alışveriş merkezi Bull Ring’e çıktık, zaten otobüs durağı yolun üzerindeydi.
Böylece biraz koştura koştura da olsa Birmingham’ı büyük ölçüde gezmiş olduk, tek eksiğimiz Thinktank Müzesi kaldı, onu da bir dahaki sefere.
Birmingham’ın ünlüleri de Aston Villa futbol takımı, Black Sabbath, Duran Duran ve Ozzy Osbourne.
Şimdilik bu kadar.
Herkese iyi gezmeler..
Twitter: @cerenayayay
Instagram: gezcerengez
Ekleme: Bu yazıyı hazıran ayında yazdığımda Birmingham için fikirlerim gerçekten bu şekildeydi, yarım gün gezmiştim ve sevmiştim. Ama bu yazıyı sitede yayınlamadan önce Birmingham’da uzun süre yaşamış arkadaşlar edindim ve öğrendim ki Birmingham hiç sevilmezmiş, gezdiğim yerler dışında hiç bir şey yokmuş, endüstriyel ve kalabalık bir şehirmiş ama bu kalabalık Londra’daki gibi eğitimli değil eğitimsiz kesimden oluşuyormuş. Bazen bana burada yaşanır mı, şurası nasıl gibi sorular geliyor, peşinen bilgi vereyim dedim 🙂
İngiltere’de, Londra’da 8 yıl yaşamış biri olarak, Birmingham’ı sevmedim. Çok karanlık ve sıkıcı geldi bana. İngilizler kendi aralarında da takılırlar Briminghamlılar’a zaten 🙂
Fakat İngiltere’deki festivallere bayılırım. Fırsatınız olursa mutlaka ayarlayıp gidin. Şimdilerde Zürih’te yaşıyor olsam da aklım Londra’da kaldı.
Hatta blogumdan daha çok İngiltere ve İngiltere’de yaşam konusuna uygun yazılar bulabilirsiniz.
http://www.gezginanne.com/search/label/%C4%B0ngiltere
Merhaba Gezgin Anne,
Ilginize cok sevindim, ben su an Bristol’de yasiyorum, orada katildigim festivallerle ilgili yazim:
https://seyahatgunlukleri.com/2015/08/15/bristolda-2-ayda-3-festival/
Hedef seneye en buyuk festival olan Glastonbury ama bakalim, su an bilet yok:)
Yazilarinizi da severek okudum.
Gorusmek uzere,