Şilan Bartel

Palmira
Hayatımdaki ilk sırtçantalı seyahatimi 2009 yılında Suriye’ye yapmıştım. O zamanlar blogum yoktu ama ilk kez seyahat günlükleri tutmaya da o gezide başladım. Bir gün blog sahibi olunca tüm bu Suriye gezisi notlarını bloguma da yazarım demiştim. Ben blog sahibi olamadan Suriye’de iç savaş başladı… Yazamadım o güzel ülkeyi buraya. O güzelim ülkede çektiğim fotoğrafları bile açıp bakmaya içim elvermiyor ne zamandır. Halep Kalesi, Palmira Harabeleri, Şam’ın ve Halep’in tarihi çarşıları, sokakları, Hama’nın su çarkları… Ama hepsinden önce Suriye’nin sıcakkanlı, yardımsever, güleryüzlü, gururlu insanları… Arap ülkesi insanlarına karşı ön yargılarımı yıkıp yokeden insanlar…
Yazamadım Suriye yolculuğundan biriktirdiklerimi buraya. O güzelim fotoğrafları, o insanların hikayelerini paylaşamadım sizinle.
Bir zamandır Berlin’deki bir mülteci kampında gönüllü çalışıyorum. Kampta kalanların çoğu Suriye’den gelmiş. Haftada üç saatcik giysi dağıtma bölümünde, mültecilere giysi dağıtımında yardımcı oluyorum.
3 saatin sonunda çıkıp normal hayatıma dönüyorum, iyilik yapmış, yardım etmiş, insanlık görevimi yapmış olmanın verdiği hafiflikle. Süpermarkete gidip akşam pişirmek üzere en organiğinden en kalitelisinden sebzeler etler alıyorum; çocuğum o gün yuvada yemek yememiş ya da uyumamışsa bunu kendime dert edinip üzülüyorum. Bir hafta boyunca normal hayat yaşayıp, restoranlarda yemek yiyip, alışveriş yapıp, sinemaya gidip, arkadaşlarla havalı kafelerde buluşup, soğuk ve gri kış havası yüzünden depresyona giriyorum; gün boyunca birşeylere seviniyorum ya da sinirlenip kızıyorum. Sonra yine o üç saatlik zamanı geliyor haftanın. Üç saat boyunca minik bebeğiyle kimbilir ne tür bir yolculuktan sonra Berlin’e ulaşmış bir anne; gencecik ve herşeye rağmen hala cıvıl cıvıl genç kızlar ve erkekler; bağış kutularında buldukları oyuncaklarla oyuna dalan çocuklar; 4-5 küçük çocuklarıyla yeni bir ülkede yeni bir yaşama dahil olmaya çalışan aileler giriyor hayatıma. Başlarından neler geçti, ne şekilde nasıl bir yoldan geçip buralara dek gelebildirler bilemiyorum bu zorunlu yolcular. Zoraki çıktıkları bu seyahati acaba nasıl anlatırlardı diye düşünüyorum, blogunda ballandıra ballandıra seyahat anılarını anlatan seyahat blogcusu ben… Konuşmak, sohbet etmek, kişisel sorular sormak için ne zamanımız var ne de ortak bir dilimiz. Kısıtlı zamanda mümkün olduğunca çok sayıda ve iyi durumda giysi bulmaya çalışıyorum sadece. Ama arasıra İngilizce ve Almanca anlaşamayıp, birbirimize derdimizi anlatamayıp tıkandığımızda son bir umutla ya da alışkanlıkla bir iki Türkçe kelime söyleyiveriyorlar bazen. Ben de kelimeyi anladığımı belirtip tekrar ediyorum, sevinçle gülümsüyoruz birbirmize. Ve yabancı bir ülkede, diğerlerinin anlamadığı ortak bir dili konuşmuşçasına bir samimiyet oluyor sonraki bir kaç dakika aramızda. Şaşırarak farkediyorum ki, bir kaç kelime de olsa Türkçe konuşanların sayısı hiç az değil… Üç saat sonunda, zihnimde resim kareleri, içimde bir ağırlık çıkıyorum dışarı.
O ilk zamanlardaki insanlık görevimi yapmış olma hafifliği, iyi bir iş yapmış olma gururu filan bir kaç ay sonra yokolup gidiyor. Aslında hiç bir şey yapamadığımın, aslında lüks içinde yaşayıp lüks içinde, en minimum seviyede yardım organizasyonuna dahil olduğumun bilincindeyim.
Yıllar önce, o güzelim ülkede seyahat ederken bir şekilde karşıma çıkmış, benimle konuşmuş, sokaklarda kaybolup adres aradığımda bana yardımcı olmuş, taksisine bindiğimde, otelinde kaldığımda bana birazcık da olsa ülkesini anlatmaya çalışmış o insanlarla şimdi bu mülteci kampında belki de tekrar karşılaşıyorum…
Ve bu zorunlu yolculuğun henüz tamamlanmadığı ve aslında yeni başladığının en ironik kanıtı ne biliyor musunuz? Yolun sonundaki Berlin’e vardıklarında kendilerine ev olarak tahsis edilen ilk yer eski bir havaalanı. Eski bir havaalanının hangarlarına kurulmuş olan mülteci çadırları. Bundan sonraki hayatınız daimi ve zorunlu bir yolculuk olarak geçebilir demek istermişçesine… Bundan sonraki hayatınızda hangi ülkeye gitseniz, nereye ait olmaya çalışsanız size fazlalık, düzen bozan istenmeyen misafir ya da en iyimserinden geçici yolcu muamelesi yapılacak dercesine…

Hama
Reblogged this on Gelişim ve Değişim Dükkanı.
Çok güzel bir yazı olmuş, çok duygulandım.
Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş benide duygulandırdınız..
Kendimden utandım. Bişeyler yazıp yazıp sildim buraya. Bir mıh bir nal kurtarır, bakalım elbet iyilik kötülüğe galip gelecek. Var olun!
umarım yeniden sırt çantalıların suriye’ye gideceği güzel ve huzurlu günler gelir..