Konuk Yazar:Ceren Aydın
Tekrar merhaba,
19 Mayıs tatilinin ikinci gününde merkezi, kalabalık ama hala çok güzel Gölcük ve Abant’daydık. Ama önce Güzeldere Şelalesi..
GÜZELDERE ŞELALESİ
Güzeldere Şelalesi çok bilinen bir yer değil, ama yakınlığı sebebiyle her zaman gidilip görülebilir. Düzce ili sınırları içerisinde, Gölyaka ilçesine 15 kilometre, Düzce’ye ise 30 kilometre mesafe. Kamp alanları da mevcut, etrefta yürüyüş yapılabilecek güzel yerler var.
Bitki örtüsü çok çeşitli ve süper serin. 120 metre yükseklikten dökülüyormuş ve Türkiye’nin en büyük ve en uzun şelalelerinden biriymiş. Merdivenler şelalenin dibine kadar inebiliyorsunuz. Ben kesinlikle çok beğendim.
Bu bölgede (Gölyaka) bir de Güzeldere Gölü(Efteni Gölü) varmış. Efteni adını mitolojideki Kraliçe Eftelya’dan almış. Termal suları ve hamamı varmış. (Hatta hamamın olduğu köyün adı da Hamamüstü Köyü) Kaplıcalar fay hattının termal sular yaratması sonucunda oluşmuş. Biz gidemedik ama vakti olanlar gidip görebilir.
GÖLCÜK
Şimdi Gölcük denilince aklımıza ilk deprem geliyor ister istemez. Türkler isim bulmak konusunda beceriklidir ama bu Gölcük nasıl olmuşsa olmuş 8-10 farklı yere verilmiş. Bizim Gölcük’ümüz milli park ve göl olan Gölcük. Bolu sınırları içerisinde, Bolu’ya 13 kilometre mesafede, ekşi sözlükte yazdığı gibi Abant Gölü’nün kardeşi.
Burası etrafındaki Elmacık Dağları ve Köroğlu Dağları’nın arasında kalan, yapay bir göl. Evet yapay olduğunu duyunca ben de şaşırdım. Çünkü çok da küçük sayılmaz, çevresi 1.2 kilometre. Etrafında yürüyüş yapabilir, piknik yapabilir, cafe’de oturabilirsiniz.
Bir de bu gölün simgesi çok güzel bir ev var, devlet konukeviymiş, ama anladığım kadarıyla şu an kimse kalmıyor.
ABANT
Abant Ankara’ya 2 saat mesafede, Gölcük-Abant arası da 1 saat yaklaşık. Abant’a iki giriş var bu arada.
Abant’ta biraz şanssızlığa uğradık ve yağmura yakalandık. Ama yağmur altında romantik bir yürüyüş de yapmış olduk böylece. Zaten sonra hemen hava düzeldi ama Abant’ta her daim değişik havalara hazır olun.
Gölün derinliği bazı yerlerde 18 metreyi buluyormuş ama geneli sığ ve sazlık. Çok fazla balık tutan kişi gördüm çevrede, alabalık çıkıyormuş. Bitki örtüsü olarak da genelde çam ve köknar ağaçları varmış.
Valla ben Abant’a kesinlikle bayıldım. Etrafı 7 kilometre, güzel bir yürüyüş yapma imkanı var, isteyenler faytonlara da binebilirler. Tek problem faytonların pisliklerini temizlememesi ve sizin de at pisliklerine basmamak için seke seke yürümek zorunda kalmanız.
Kışın da ayrı güzel olduğunu, karlarla kaplı yollarda biraz üşüyerek de olsa çok güzel vakit geçirebileceğinizi, şömine başında çay şarap içip Nirvana’ya ereceğinizi, burada uyuduğunuzda her zaman çok dinç kalktığınızı, gölün donduğunu şubat ayında buraya gelen arkadaşlarımdan duymuştum. Ben de bir dahaki sefere kış mevsiminde de gelmeye çalışacağım.
Kalabalık mı, evet, ama büyük bir yer olduğu için iç içe olma gibi bir durum yok. Etrafta birkaç otel, birkaç da restoran var, otelleri bilemeyeceğim, ama restoranlarda hizmet çok iyi değil. Çok yavaşlar, fiyatlar da çok uygun değil, kendin pişir kendin ye kısmı da var gerçi ama en mantıklısı günübirlik gelip yine piknik yapmak gibi görünüyor.
Son olarak belirtmek istiyorum, tam girişin orada küçük bir Pazar kuruluyor. İsteyenler Bolçi çikolatası, tarhana, erişte, pekmez vb. yiyecek alabilir, sucuk-ekmek yiyebilir.
Kalmak isteyenler için de Büyük Abant Otel, Abant Palas Otel ve Abant Köşkü var. Sanırım bir kaç kilometre mesafede de uygun fiyatlı pansiyonlar var. Gelin görün derim.
Bir sonraki yazıda Yedigöller, Sapanca, Maşukiye…
Herkese iyi gezmeler.
Twitter: @cerenayayay
Instagram: gezcerengez